Modernizm ile beraber toplumsal yaşamın her alanı standardize edilmiş ve belli kalıplara göre dizayn edilmiştir.
Modern toplumun hem gereği hem de sonucu olarak ortaya çıkan modern eğitim ve okul, toplumun kontrol edilmesi, ihtiyaçlara göre şekillendirilmesi ve aynı zamanda ideolojik bir kurum olarak tasarlanmıştır.
Bu misyonun gereği olarak eğitim birbirine benzeyen, aynı, ayrıksı olmayan insan yetiştirmeye, modern toplumun ihtiyaç duyduğu işlevselliklere öncelik vermektedir.
Bu eğitimde tek tip insan yetiştirme amaçlanmaktadır.
Öncelikle ekonomik hayata katılması gereken bir işgücü ihtiyacı vardır ve burada farklılıklara ihtiyaç çok fazla değildir.
2. Dünya Savaşı sonrası dönemde birey, demokrasi, farklılık, çok kültürlülük gibi kavramlarla beraber alternatif eğitim gündeme gelmeye başlamıştır.
Farklılıklara odaklanan, bireyin mutluluğunu da esas alan, eğitimdeki geleneksel kalıpları kabul etmeyen bu okullar daha minimal ölçeklerle hareket etmişlerdir.
Ana akım okullardan yapı, felsefe, ideoloji ve öğrenme ortamı bakımından farklılaşmış okullardır bunlar.
1960 ve 1970’li yıllarda alternatif eğitim daha görünür olmaya başlamıştır.
1960’lı yıllarda ABD’ de gerçekleşen insan hakları hareketi kapsamında azınlık gruplarına mensup ve ekonomik olarak dezavantajlı durumda olan öğrencilerin ihtiyaçlarının karşılanmasına odaklanmıştır.
Waldorf Okulları, Ev Okulları, Montessöri Okulları, Summerhill Okulları, Modern Okul ve Sudbury Valley Okulları başlıca alternatif eğitim veren okullardır.
Okulların felsefesinin oluşmasında Maria Montessöri,Rudolf Steiner, A.S.Neill, Paul Freire,Tolstoy,Ivan Illich sayılabilir.
Waldorf Okulları
Rudolf Stainer 1861’de Avusturya’da Kraljevec kasabasında doğdu.
Çocukluğunu el değmemiş doğa ile gelişen teknolojinin kutupsallığı arasında geçirdi.
Geometri,müzik,resim ve klasik dillere ilgi duyuyordu.
Kopernik ve Kant’ı öğrendi.
On sekiz yaşında taşrada şifalı bitkiler toplayan ve Viyana’ya getirip eczanelere satan biriyle tanıştı ve ondan çok şey öğrendi.
Felsefeye büyük ilgi duyduğundan Fichte, Schelling, Hegel, Swedenborg ile Goethe ve Schopenhauer okudu.
Ev öğretmeni olarak çalıştı ve bu deneyimi daha sonra şifalı pedagoji düşüncelerini geliştirmesine yardımcı oldu.
Hidrosefali olan bir çocuğun liseyi bitirmesini ve tıp fakültesine girerek doktor olmasını sağladı.
Yirmi bir yaşında Goethe’nin fen bilimsel yazılarını derleyerek, botanik ve zooloji yapıtlarını yorumlayarak bastırdı.
1892’de başyapıtı olan Özgürlüğün Felsefesi’ni yazdı, temeli insan bilincinin kendi kendisiyle iletişimine ve kavrayışına dayanan bir felsefeydi.
Odağında kendi doğru bulduğu şeyi isteyebilme iradesi olan erdemli insan, özgür varlık bulunmaktaydı.
Ruhsal yaşamın sipiritüel gerçeklikle sağlık kazanması amacıyla, aynı zamanda sanat, tinbilim ve toplumsal bir itici güç olarak Antroposofi’yi kurdu.
İsviçre’de Basel yakınlarında kendisine sunulan bir arazide 1913 yılında Goetheanum adı verilen, mimarisi çok ilginç yapıları kurdu.
Burası daha sonraları tinbilim eğitimi verilen bir üniversiteye dönüştü.
İnsanın toplumsal yaşamının üçlü bir düzenlemeyle verimli olabileceğini söyleyerek, kamusal hukuk devletinde ekonomik yaşamın kardeşlik içinde birlikte çalışarak yürütülmesini, devletin insanın bilincine egemen olmaktan vazgeçmesini ve sanat, eğitim ile bilimde özgürlüğün egemen olmasını önerdi.
1919 yılında Almanya’da Waldorf-Astoria sigara fabrikasının sahibi Emil Molt fabrikadaki işçilere konferanslar vermek üzere aynı zamanda arkadaşı olan Rudolf Steiner’i Stuttgart’a çağırdı.
Burada verdiği dersler ve eğitim hakkındaki düşünceleri dünya çapında bir eğitim hareketi olan Waldorf pedagojisinin oluşmasını sağladı.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde Waldorf okulları açıldı.
Bu okulların amacı gençlere yalnızca zihinsel eğitim vermek değil, uygulamalarla bilinçlenerek kendilerini bulmaları ve hayata atılmalarını sağlamaktı.
Ana dersler yanında sürekli alıştırma gerektiren yabancı ve klasik diller, müzik, resim gibi dersler vardı.
Müzik dersinde öğrenciler kendi müzik aletlerini yapmayı da öğreniyordu ya da resim derslerinde boyaların nasıl yapılacağı da dersin bir parçasını oluşturuyordu.
Summerhill Okulları ve A.S.Neill
A.S. Neill 1883 yılında İskoçya’da doğmuş, Edinburg Üniversitesi’ni bitirdikten sonra on beş yıl çeşitli okullarda öğretmenlik yapmış, eğitim tarihinde Summerhill Okulu’nu kurmasıyla tüm dünyada eğitimcilere örnek olmuştur.
Modern Okul ile birlikte Neill’in Summerhill Okulu özgürlükçü okul yaklaşımının ilk örneklerini oluşturmuştur.
Freud ve Reich ile düşünsel etkileşim vardır.
Düşmanlık ve saldırganlıktan kurtulmuş bir dünyanın, çocuğun tam özgürlüğüne dayandığı konusunda Reich ile aynı düşüncedeydiler.
Kendi kendini düzenleyebilen karakterin oluşmasında kişinin özgür olması gerektiğini düşünüyorlardı ama bu özgürlük her şeyi yapmak anlamına gelmiyordu.
Özgürlük ve aşırı serbestlik arasındaki ayrım önemliydi.
Neill 1920’lerde “eğitimimiz,politikamız ve ekonomimiz savaşa yol açtı, tıbbımız hastalığı ortadan kaldıramadı,dinimiz tefeciliği ve soygunculuğu yok edemedi.” diye yazmıştır.
Kapitalist toplumun insanlığın sorunlarına çözüm bulmak bir yana bu sorunları daha karmaşık,çözümlenemez noktalara taşıdığını görmüş ve bu noktada bir çözüm arayışının sonucunda Summerhill Okulu’nu kurmuştur.
1921’de Londra’nın yakınlarında Leiston kasabasında kurulan Summerhill Okulu’nun amacı çocuklara gelişimlerini kendi başlarına sağlamaları ve kendi ilgilerini keşfetmek için izin vermektir.
Yetişkinlerin otorite, ahlaki eğitim, hırs, baskı ve zorlamaları olmadan bağımsız bir şekilde yetişmelerine izin verir.
Kendiliğinden gerçekleşen doğal oyunlara önem verilir.
Oyunun çocuğun gelişimindeki öneminden dolayı yetişkin müdahalesi istenmez ve çocuk isteyinceye kadar onu oyundan hiç kimse alıkoyamaz.
Sabah temel dersler verilirken öğleden sonra çocuklar özgür bırakılır atölyede tamir işleriyle ilgilenebilir sanat odasında resim yapabilir, seramik çalışabilir.
Neill’e göre mutsuz bir matematik profesörüyle mutsuz bir çöpçü arasında bir fark yoktur.
Okulun eğitim felsefesi mutlu ve kendine sahip bireyler yetiştirmektir.
Sonuç olarak alternatif eğitim yöntemlerinin insanı bir bütün olarak ele aldığını akıl kadar kalbe de önem verdiğini, ruhsal ve fizyolojik olarak olgunlaşmış bireyler yetiştirmek istediğini söylememiz mümkündür.
Comments