“Birilerinin” çok cahil olduğu ve bu cahilliğin çok yıpratıcı olduğu söylenir hep. İddia makamı, diğerlerini onu ve fikirlerini anlamamakla, veya gerekli desteği sağlamamakla itham eder.
Bilindiği kadarıyla tarihin çoğu aşamasında yer alan bu bilgi tartışması, her alanda bir yeninin inşa edilmesi gereken şu zamanda tekrar gün yüzüne çıkıyor. İnternet ve bilgi çağının getirdiği düzensiz ve çarpık bilgilenme süreçleri insan zihnini karıştırmaya devam ediyor, ve zaten kendi başına hassas olan bu konu çok daha şiddetli biçimlerde yeniden hayat buluyor. Kapitalist sınıflı toplum yapısının hassas gereklerinden olan “ezme” veya “suçlama” ihtiyacı, zaten toplumsal birçok tartışma konusunu lekelerken tüm bunlardan çıkışı ve yeni bir yolu tasarlamakta kullanılabilecek en güçlü silah olan bilgi farklı bir yandan işgal altında tutuluyor.
Aynı toplumsal yapının “ezme” aracı olan güç, her çağda olduğu gibi bu çağda da yeni bir form edindi. Daha önceki formları reddetmeksizin gelen bu değişim, fiziksel kuvvetin, paranın, nüfuzun ve askerin yanı sıra işlenmemiş, somut bir karşılığı olmayan bilginin de güç olarak değerlendirebilmesini sağladı. Tıpkı tüm güç türleri gibi, bilgi formundaki gücün de güç olarak kalmasının tek yolu onu muhafaza etmek, yani kendinde tutmak.
İnternetin bilgi edinimini bu denli kolaylaştırmasının sonucunda kişisel tarihlerin beraberinde getirdiği iktidar ve güç ihtiyacı, en yaygın karşılanmasını bilgi muhafaza etme yolunda buldu. Bunun getirisi olarak yanlış yönlendirilmiş bilgilenme artarken bu bilgilerin getirdiği iktidarlar da içerdikleri bilgiler gibi çarpık ve düzensiz oldu.
Her kesimde görebildiğimiz küçük ve sık bu bilgi iktidarlarının karşısına, alanlarının ellerinden alındığı düşüncesiyle tüm gayretleriyle “bilgi sahipleri” veya “bilgi tutucuları” yerleşti. Kendisini “aydın” ve “entelektüel” olarak tanımlayan ve bu özelliklerin onu toplumsal piramidin üst basamaklarına çıkarması gerektiğine inanan bu kesim, nihayetinde bir “cahil yaftasına” dönüşen eleştiriyi ortaya çıkardı.
“Bu cahiller bilmiyor” cümlesinin farklı varyasyonları şeklinde ortaya çıkan ve devamında gizli bir “ben biliyorum” vurgusu taşıyan bu yafta, toplumdaki yanlış bilgilenmeyi veya gerçek bilgisizliği eleştiren ve aydınlanmayı önceleyen kitleler tarafından destek gördükçe “bilgi sahipleri” nüfuzlarını artırdılar.
Bilgiye sahip olunup olunamayacağı daha sonra tartışılmak üzere kenarda beklerken, eğer mümkünse bu sahip olma eyleminin kişiye değer katıp katmadığını incelemek tartışılan konuya destek olacaktır.
Bu noktada bilginin kişiler arası bir fark yaratması ancak onu elde etme yollarının farklılaşmasıyla mümkündür. Çünkü “çok bilgili olmak” bir meziyet değildir. Toplumsal ve bireysel koşullar bir kişiyi bilgili olma veya bilgiye daha çok önem verme yoluna ittiğinde o kişide bilginin birikmesi zaten kaçınılmazdır. Çok kitap okuyan, çok gezen birinin bunları yapmayandan daha çok şey bilmesi şaşırtıcı olmadığı gibi farklılaştırıcı da değildir.
Çoğunlukla az önce bahsedilen toplumsal ve bireysel koşulların, yani sahip olunan ailenin maddi birikiminin, ailedeki bireylerin mesleklerinin, tarihlerinin sonucu olarak bilgi sahibi olma yönünde hareket eden kişilerin bunu bir üstünlük unsuru haline getirmesi de oldukça mantıksızdır.
Kendilerini bu şekilde var eden iktisadi temelleri yok sayan ve aynı iktisadi yapının başkalarını da kendi deyimleriyle “cahil” bıraktığını görmezden gelen bu “aydınlar”, gerçek bir aydından beklenecek olan zeka ve yorumlama becerisini gösterememekte ve bu yüzden de sahip olduklarını düşündükleri tek şey olan bilgiye sığınmaktadırlar.
Kapitalist ekonomi yapısı birilerinin üstte, birilerinin de altta yer aldığı, birilerinin fiziksel işi yaptığı, başkalarının da bu gücü koordine ettiği bir model ortaya çıkarmıştır. Söz konusu bu sistemin adaletten yoksun ve ayrıştırıcı olduğu yönündeki eleştirilere verilen yanıt da çoğu zaman aydınların iddiasıyla ortaklaşır. Çünkü fiziksel işi yapan insanlar diğerleri kadar “akıllı” değildir. Bir metal işçisini fabrikanın yönetimine getirirseniz o bu işten anlayamaz, aynı şekilde fabrika yöneticisine üretim makinelerinin birini kullanma görevi verirseniz o da bu işi beceremez. Bu mantık sonucunda kapitalist bakış açısı için yapılacak şey basittir. Her insanı yapabileceği işin başına geçirmek.
Farazi bir toplum düşünelim. Bu toplumda iki sınıf insan bulunsun. Bu sınıflardan birisi diğerine göre daha agresif, kaba ve daha az zeki. Kaba olan sınıf, gezegendeki popülasyonun çok ihtiyaç duyduğu bir madeni üretiyor olsun. Daha sonra da bu maden daha zeki, kültürlü ve nazik olan sınıfın yaşadığı gökyüzünde süzülen bir şehri, bir bulut şehri, işler halde tutmak için kullanılsın.
Bu şekliyle farazi toplumumuzun temel yapı olarak bize benzediği fakat bazı durumların karikatürize edildiği fark edilebilir. Bizim yaşadığımız toplumda birileri uçan şehirlerde yaşamıyor, bizim de tamamımız madenlerde çalışmıyor. Fakat toplumun bir kesiminin diğer kesimin yaşam standartlarını sürdürmek ve korumak için ihtiyaç duyduğu emeği üretmesi oldukça sıradanlaşmış ve oturmuş bir gerçeklik.
Bu farazi toplumda, tıpkı bizim toplumumuzda olduğu gibi, bulut şehirde yaşayanların mevcut durumu açıklamak için kullandıkları temel argüman “diğerlerinin” kaba ve zekadan yoksun olmasıdır. Bu yoksunluk hali, başlangıç koşullarına bağlıdır ve cahiller, her zaman cahildir. Bilgililer ise hep bilgili olmuşlardır ve bulut şehirde yaşamak elbette onların hakkıdır. Bu toplumsal düzende birilerinin madeni çıkarması gerekiyorsa da, bunu yapması gereken bariz bir şekilde bunu yapmak için daha uygun olan cahillerdir.
Bu anlatıdaki temel eksiklik, bilgi kavramının belli koşullar altında sonradan edinilen bir şey olduğu gerçeğinin görmezden gelinmesidir. Stabil ve gelişmiş iktisadi koşullar altında yaşamış, kendisinin ve sevdiklerinin hayatta kalmasını sağlamak için hiçbir zaman fiziksel ve ağır işte çalışmak zorunda kalmamış, bunun yerine zamanını kitap okumaya ve bilgi edinmeye harcayabilmiş birinin düşük ücretlerle tüm gününü kendisine katkı sağlamayan bir işte çalışarak geçiren, işten ve uykudan kalan çok kısıtlı zamanını hayatındaki insanlara harcayan, kitap okumaya ve tarih, felsefe, fizik, matematik gibi değerli sayılan alanlarda bilgi sahibi olması için hiçbir sebebi olmayan birinden daha bilgili olması ve daha çok fikir belirtmesi, hiç de şaşırılacak veya övülecek bir mesele değildir.
Aksine, aydın olduğu iddia edilen kişilerin bu basit gerçekliği görememesi, veya görmezden gelmesi, ne kadar aydın olduklarının bir göstergesidir.
Comments