top of page

Eğitimin Temelleri: Oyunlar

Oyun insanlık tarihi kadar eski bir kavramdır.


Canlıların var olmasıyla birlikte oyun da ortaya çıkmıştır.


Her toplulukta her kültürde oyun vardır, oyunların benzer özellikler sergilemesi çocuk gelişiminde tüm toplumlarda oyunun eğitimsel bir işlevi de olduğunu gösterir.


Oyun sadece eğlendiren, boş zamanları dolduran bir aktivite değil çocuk ve insan yaşamının ayrılmaz bir parçasıdır.


Oyun çocuğu hayata hazırlar, bir ön provadır, hayatı, insanları oyunla tanır, kendini de oyun sayesinde tanır.


Doğasında var olan oynama güdüsü ile öğrenmesi gereken her türlü bilgiyi öğrenir ve oyun sayesinde bu bilgiler kalıcı hale gelir.


Çocuğun ana dili oyundur.


İlk çağlarda avcılık yapan yetişkinlerin birbirlerine av taktiklerini, karşılaştıkları hayvanları, onları nasıl yakalayacaklarını, avın bol olduğu yerleri aktarmaları gerekiyordu.


Bunu da oyunsu bir şekilde taklitlerle yapıyorlardı.


Henüz çocuk, yetişkin ayrımı olmadığı, çocukların daha korunaklı özel dünyaları olmadığı için tüm bu gösteriler çocukların oyun dünyasına malzeme de oluşturuyordu.


Meksika’nın doğu kıyılarında yaşayan Kora Kızılderilileri, mısır ezme ve kavurma işlemi nedeniyle kutladıkları dinsel bayramlarına, yüce tanrının bir oyunu adını vermektedirler.


Arkeologların yaptıkları kazı ve araştırmalarda taş ve aşıkla oynanan oyunları anlatan kabartmalar ve mağara resimleri bulunmuştur.


Efes harabelerinde, Roma uygarlığından kalan mermer bloklar üzerinde iki bin yıl öncesine ait üç taş ve dokuz taş oyun yerleri tespit edilmiştir.


Çocukların ilk oyun malzemeleri avlanan hayvanların kemikleriydi.


Huizinga avlanmanın arkaik toplumlarda oyun şeklinde görüldüğünü, avlanmanın gelenek olmadan önce oyun olduğunu söylemiştir.


Kültürün başlangıç itibarıyla oynanmakta olan bir şey olduğunu söylemiştir.


Çocuk paleolitik dönem boyunca doğada karşılaştığı her türlü nesneyi oyun kurmak amacıyla kullanmıştır.


Oyunla ilgili çalışmaların başyapıtlarından biri sayılan Homo Ludens isimli kitabında Huizinga oyunu tanımlarken hayvanların oyun oynamak için insanların oyunu onlara öğretmesini beklememiş olduklarını ifade etmiştir.


Bu açıdan bakıldığında oyun doğaya ait ve içgüdüsel bir etkinliktir.


Durum insanlarda da benzerdir.


Bebeklerde de oynama güdüsü dış çevreden bağımsız gelişebilir.


Oyun evrensel bir kavramdır, insanların kültür oluşumundan önce de var olmuş ve olacak olan, insanın en saf fiziksel ve biyolojik etkinlikleridir.


Oyunların sosyal birliktelik sağlama becerisi vardır.


İnsan özgürlüğünün bir ifadesidir.


Günlük hayatın akışından farklıdır, kendi yönü ve anlamı vardır.


Günlük hayatın gereklilik ve ciddiyetinden uzaktır.


Oyunun bir kazananı vardır, kazanmak, bazen kaybetmek hayatın doğal akışında önce oyunlarla öğrenilir.


Her oyunun kendi kuralları vardır.


Kurallar ihlal edildiğinde oyun evreni çöker.


Kurallara karşı çıkan veya bunlara uymayan oyuncu oyunbozandır.


Oyun iki veya daha fazla oyuncu arasında belirlenen hedeflere ulaşmak üzere gerçekleştirilir ve oyunda katılımcılar aktif olmak durumundadır.


Schiller’e göre oyun doğuştan gelen ve her insanda olan bir güdüdür.


İnsan oyun oynadığı sürece insandır.


Froebel’e göre insanlar ancak yaratıcılık göstererek ve yaparak gelişebilir.


Oyun çocukların içindeki yaratıcı gücü ortaya çıkaran bir etkinliktir.


Oyunların açık sistemler olmaları çevreleriyle ilişki halinde olmalarına sebep olur.


Oyunsal düşünce ve yapılar içinde bulundukları kültürden etkilenirler, kimi durumlarda kültüre şekil verir.


Oyunun tarihi insanlık tarihi kadar eskidir.


Ulaşılan belge ve kaynaklara göre M.Ö. üç binlere kadar gitmektedir.


Kazılardan elde edilen veriler ve incelenen hiyeroglifler Antik Mısır’da oynanan senet ve mangala oyunlarını tasvir etmektedir.


Yunan ve roma uygarlıklarına ait olduğu bilinen misket, topaç ve aşıkların en eski oyunlardan olduğu düşünülmektedir.


Türklerde oynanan veya oynanmış oyunlarla ilgili bilgiler divan-ı Lügat-it Türk , Evliya Çelebi’nin Seyahatname ve dede Korkut Hikayelerinde görülebilir.


İngiliz gezgin ve oryantalist Thomas Hyde’ın 1694 tarihli De Ludis Orientalibus adlı eserinde aşağıdaki Türk oyunlarının tanımını vermiştir.


Aşık oyunu, atlanbaç oyunu, bızdık oyunu, çalık oyunu, dokuztaş oyunu, dur tut oyunu, falaka oyunu fırlak, gerdan, koz veya ceviz oyunu, mangala, siramana oyunu, uzun eşek oyunu, gerdan oyunu, ve benzeri sayılabilir.


Bazen isimlendirmelerde değişiklikler olsa da, bu oyunlar ülkeden ülkeye benzer şekillerde ve benzer materyallerle oynanmaktadır.


Oyunlar kültürler arası etkileşimde de önemlidir.


Oyunlar, halk hikayeleri, efsaneler gibi kolayca yayılarak, dil, yer ve zaman sınırlarını aşıp evrensel olabilmektedir.


Kültürler arası benzerlik ve farklılıkları yansıtması bakımından çocukların en sevdiği oyunlar araştırma konusu olmuştur.


Çocukların genellikle çevresindeki insanların meşguliyetleri ile ilgili oyunlara ilgi duydukları gözlemlenmiştir.


Yetişkinleri taklit etmekle başlayan ve onları hayata hazırlayan oyunlar tercih edilmektedir.

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page