Eleştirilen bir sistemi yönetmek için meydana çıkan herhangi yeni bir aday, halk için elmas niteliğindedir.
Yeni aday, yeni yönetici konumuna geldiğinde, halkın içinden olduğuna ve halkı anladığına dair güvence vermelidir.
Böylelikle kendine uzun süre koruyabileceği bir saltanat yaratır.
Halkın ve düşkünün dostu olur, ekonomiyi ve siyaseti yeniden yapılandırır.
Toplumsal olarak yeni bir bakış açısı ve yaşamsal açıdan fırsatlar zinciri kurulur.
Halk yeni bir pop stara sahip olur.
Yani böyle olacağı sanılır.
Fakat diğer yandan yeni adayın yönetici konumuna yükselmesindeki hız, onun ne kadar sürede eskiyeceğinin göstergesidir.
Yeniye, sözde yeniye yapılan tamah, onun gerçeklik payını ele verir.
Daha önce yaşanan ve olumsuz olarak değerlendirilen durumlar, sadece karar veya uygulama merciini değiştirerek düzeltilemez.
Yöneticiler, halkın içinden, halkın seçimiyle oluşur.
Bu demektir ki bir toplumun karşılaştığı zorluklar veya edindiği avantajlar kader değil, seçimdir.
Halkın gösterdiği refleks, edindiği tutum, dayanıklılık ve rasyonelliğiyle orantılıdır.
Her yeni, toplumun gücünün ve iradesinin, tüm sistemler üzerindeki etkisinin tezahürüdür.
Bu bizi gerçekler karşısında daha ciddi bir açıdan bakmaya ve değerlendirmeleri temele inerek incelemeye iter.
Reddettiğimiz olaylar ve eleştirdiğimiz olgular karşısında durmak için önce sistemi anlamamız gerekir.
Sistemin ortaya çıkışını iyi okumak, işleyişi değiştirmede etkili bir yöntem olacaktır.
Bugünü kapsamak için ilk bakacağımız yeni, Endüstri Devrimi’dir.
Sadece ulusal sınırlarda kalmayıp global toplumları da etkileyen ve günümüz “teknoloji çağı” ve “modern insan” kavramlarının temeli olan hızlanma sürecidir.
1760 yılında o zamanki Büyük Britanya’da başlamıştır.
Sonraları “üzerinde güneş batmayan imparatorluk” olacak İngiltere’ye ismini kazandıran harekettir.
Temelde makineleşme ile üretim, ekonomi, tarım, tüketimde yükselişi hedeflediğinden dolayı hayatın her alanında büyük değişimlere sebep olmuştur.
Makine devrimi neler vaat etmiştir?
Temelinde her yeninin vaat ettiği şey, kolaylığı hedeflemiştir.
İnsanların ihtiyaçlarını kısa sürede daha fazla ürünle karşılamak, ekinleri daha kolay biçmek, gazeteleri daha hızlı basmak, daha kolay giysi üretmek, hayatı daha kolay idame ettirmek.
Seri üretim, hızlı ekim, düşük maliyet; böylelikle seri tüketim, hızlı biçim, düşük kalite ile yaşamak.
Peki sistemlerin vaatleri yalan mıdır?
1825 itibariyle demir yollarının ülke çapında yaygınlaşması ve 1840 itibariyle buharla çalışan gemilerin faaliyete geçmesi, ulaşım hatlarında fosil kaynakların işlenmesi ve kullanımı, ilerlemelerin yaşandığına dair göstergelerdir.
Trenlerin üretimi ve yaşama entegresi, zaman tasarrufu nedeniyle büyük etkiler yaratmıştır.
Önceleri madenlerde kullanımı ve sonra şehirler arası boyutuyla dünya çapına yayılan kullanışlılığıyla trenler, adeta bir mühendislik harikası olarak nitelendirilmiştir.
Hızlı ve ucuz ulaşım beraberinde kıtalar arası boyutlara ulaşan iletişimi getirmiştir.
Elde edilen hammadde miktarının artışına ve gelişen teknoloji kaynaklarına bağlı olarak posta ve telgraf hatları da geliştirilmiş, elektrikli telgraf ve okyanus aşan gemiler günlük yaşamın bir parçası haline gelmeye başlamıştır.
Bu etkiler Avrupa ve Amerika kıyılarına yayıldıkça dünyayı keşfetme ve öğrenme için bir fırsat oluşmuştur.
Dünya her zamankinden daha bağlantılı hale gelmiştir.
Üretim fabrikalarına giren buharlı motorların kolay kullanımı ve insan ihtiyacını gözle görülür oranda azaltması, makinelerin ani patlayışı ve yaygınlaşmasına sebep olmuştur.
Bilim insanları tarafından tasarlanan ve “üretilen” üretim makineleri, 1830 yıllarında İngiltere’deki pamuk işleme fabrikalarındaki pamukların %75’inin buhar gücüyle dokunmasını sağlamıştır.
Ancak hikaye bu kadar değil.
İlk bakışta olumlu yönlerini görsek de tabloya yakından baktığımızda, bu devrimin günlük yaşamdaki yansımalarını incelediğimizde, aslında günümüz uygulamalarının temeli olduğunu görüyoruz.
Başlangıcı itibariyle hızlı, seri üretim ve arz-talep kavramlarını hayatımıza sokan yakın tarihli sistemin, endüstri devrimi olduğunu fark ediyoruz.
“İnsan gücünün yerini makineler alıyor.” tanımını yaparken de söylendiği üzere, fabrikalar ve üretim merkezleri önceleri olduğu gibi bilgili ve uzman çalışanlara ihtiyaç duymuyordu.
Bu sebeple çalışma alanlarından, ekmek teknelerinden uzaklaştırılan, özellikle tekstil işçileri, yeni sistemi protesto ederek fabrika makinelerini parçaladı.
Yapılan ayaklanma ,yeni yönetici sistemin daha 1815’te çürüdüğünü, eskidiğini gösteriyordu.
Tarıma farklı bir boyut kazandıran makineler sanayileşmenin artmasına ve hızlı ekim-biçim teknikleri sayesinde verimin artmasını sağladı.
Çiftçilik alanında insan ihtiyacının azalmasıyla köyden kente göçün artması ve yaşam koşullarının ilk etapta iyileşir gibi durması, nüfusun artışını tetikledi.
100 yılda15 milyon yeni vatandaşa ev sahipliği yapacak Büyük Britanya, sayısı artan genç yaşta evlilikler nedeniyle, kısa sürede kentteki yeni doğan sayılarının köyden bile fazla olduğu bir döneme giriş yaptı.
Nüfus patlaması sebebiyle karşılanamayan temel ihtiyaçlar, üretim bantlarının artırılmasıyla tekrar ihtiyaç duyulan işgücünü ve yöneticilerin artık halktan birileri olmadığı gerçeğini gözler önüne sermişti.
Makinelerle çalışacak işçilerde aranan özellik artık bilgili olmaları değil hızlı olmalarıydı.
Dolayısıyla yeni işçiler kadın ve çocuk işçilerden oluşuyordu.
8 yaşındaki çocukların üretim bandında çalışması, az gelişmiş eğitim alanının ortadan kaldırılmasına bahane olmuştu.
Birçok sanayileşen ülkede kabul gören yeni uygulama, sağlık, yaşam koşulları, aile yapısı ve eğitim gibi temelleri eksiltirken; suç oranı, salgınlar, ve toplumsal ayrışmaları besledi.
İki büyük çaplı salgın yaşandı, çevre kirlilikleri oluşmaya başladı.
Gelirlerin azalması çok çocuklu ve yoksul aileleri yıkıma götürdü.
1870’e, devrimden bir asır sonrasına kadar okuma ve yazma ihtiyacının sosyal gelişim kitaplarıyla karşılanacağı, eğitim boşluğunun önemsiz olacağı düşünüldü.
Sonrası hükümetler için görmezden gelme devriydi.
Eline güç geçen herkes gibi, kendi çıkarlarını göz ettiler.
Şanslı olan zengin kesim elindeki parayla bir yaşam tarzı satın alırken, halk tekrar başladığı yere dönmüştü.
Bu sistemi devirecek güç ise eğitimdi.
Comments