İlk eşiğin aşılması ortak hikayelerde bahsedilen iç ve dış kısıtlamalara karşı, çağrının da tetikleyici faktör haline gelmesiyle, kahramanın kendini yola çıkmaya hazır hale getirmesi ve macera için bir adım atmasıyla başlayan süreçtir. “Sıradan insan belli sınırlar içinde kalarak tatmin olmakla yetinmeyip bundan gurur da duyar. Yaygın inançlar, keşfedilmemiş olana atılan ilk adımdan ürkmesi için ona her türlü nedeni verir.” cümlesi geçer Kahramanın Sonsuz Yolculuğu’nda. Kahramanın bu bilinç düzeyine ulaşması için önce verilmesi gereken savaşımlar vardır. Bunlardan bazıları en yakın halkaya karşı verilen mücadeledir. Görünür olma isteği ve anlaşılma arzusu bir itki yaratır. Gideceği yolu kabul görmeyen kahraman, kendisine gösterilmeyen saygıyı, ona yapılan sınırlamalara karşı göstermez ve ilk adımını atar. Kahraman kendiyle çatışmalar yaşamaya başlar. Soru sormaya başladığında ise eşik geçilmiş, dünyaya adım atılmış olur.
Bildiği yerden, mağaradan çıkmak, ilk zamanlar için kahramanın sisler aleminde yürümeye devam etmesi anlamına gelir. Binbir aldatıcı unsurun karşısına çıkması ve yolunu şaşırması beklenmedik bir olay değildir. Çünkü bilinmeyenin alanları; açıklıklar, boşluklar getirir. Bu alanlar bilinçdışı içeriğin yansıtılması için uygun zeminler oluşturur. Şimdiye kadar bastırılmış duygu ve düşünceler, bazen kontrolsüz biçimlerde tezahür eder. Freud’a göre libido içgüdüsel enerjidir. Libido genelde var etme ve oluşumu simgeler. Yıkımı ve ölümü temsil eden ise destrudodur. İnsan yaşamı bu ikili enerjiden oluşur. Anlatılarda karşımıza çıkan baba katili destrudolar, gizemli şekilde çekici ve nostaljik güzellikleriyle aldatıcı figürler, hayalgücü – bilinç ikiliği için oluşan boşlukta açığa çıkan örnekleridir. Karakterlerin sahip olduğu en önemli ortak özellik ise şekil değiştirme yeteneğine sahip olmalarıdır. Bu, ilk defa zihinsel “özgürlük” ile temas eden kahramanı kandırmak için yaratıkların kullandıkları ideal bir beceri sayılabilir.
Hikayelerde zincirlerin kırılması eylemi, evrensel kaynağın kutsal alanına atılan ilk adım olarak da değerlendirilmiştir. Aklı tersyüz eden, yıkıcı – yaratıcı karanlığın güçlerini serbest bırakan tanrısal coşkunlar arasındadır kahraman. Esrimeler onun yoluna çıkmaya devam etse de zihnini kontrol etmeyi ve böylece manevi güce ulaşmayı başarmalıdır. “Macera her zaman ve her yerde, bilinenin örtüsünün ötesinde, bilinmeyene bir geçittir. Sınırda bekleyen güçler tehlikelidir. Ustalık ve cesaret gösteren birinin karşısında tehlike silinir.”
Beş Silahlı Prens’in öyküsünde Prens, eğitimini başarıyla tamamladıktan sonra krallığa dönmek üzere yola çıkar. Ormandan geçerken yapışkan tüylü bir dev yolunu keser. Dev onu esir almak ister. Prens ona direnir ve savaşmayı teklif eder. Dev onu yeneceğinden emin, kabul eder. Önce Dev’e bir ok fırlatır Prens, fakat ok tüylere yapışır. Ardından kılıçla, sopayla saldırmak ister ancak yine başarılı olamaz. Son olarak yumruklarını kullanan Prens, kendini tümüyle yaratığa yapışmış halde bulur. Dev sonunda onu çaresiz bırakmış ve yemeye hazırdır. Buna rağmen Prens’in korkmadığını fark eder ve ona sebebini sorar. Prens içinde bir şimşek olduğundan ve bu gücün kendisini yediğinde ikisini de yok edeceğinden bahseder. Bu doğrudur çünkü Prens’in bahsettiği silah Bilgi’dir. Devin avucuna düşmüş gibi görünen korkusuz kahraman aslında Geleceğin Buddhası’dır.
Dev bu şimşeği fiziksel bir güç olarak algılar ve Prens’i özgür bırakır. Prens, Dev’e Öğreti’yi anlatır ve Dev’i mevcut benliğinden vazgeçirir. Dev toplum için çalışmaya başlar. Beş duyunun bizi sabitlediği ve fiziksel organların eylemleriyle bir kenara itemediğimiz dünyanın simgesi olan Dev, Buddha’ya, adsız ve görünmez olan altıncı silaha, aşkın ilkeye dair bilginin tanrısal şimşeğine başvurduğu zaman yenildi. Ancak Dev aslında böylece yakalanmış değil, özgür bırakılmıştı. Çünkü kendinden vazgeçerek tanrısal olmuştu.
Cusalı Nicholas’a göre Tanrıyı insan görüşünden uzak tutan Cennet Duvarı, karşıtların uyuşmasından oluşmaktadır. Aynı olmak ve olmamak, yaşam ve ölüm, iyi ve kötü gibi eylemleri birbirine bağlayan tüm ikilikler gibi. Bunlar yolcuyu ezen fakat kahramanın her zaman aralarından geçtiği çarpışan kayalardır. Freud’un insan yaşamını yaşam ve ölüm içgüdüleri arasında oynanan bir tiyatro olarak görmesi bununla ilgilidir. Herakleitos’un “evren zıtlıklardan oluşur” ideasıyla da paralellik göstermekte olan görüş, kahramanın yaşadığı iç çatışmalarını anlamlandırması için bir cevaptır.
Kahraman yola çıktığı anda özgürlüğe ulaşmaz. Aklında ve ruhunda hissettiği şeyler karmaşadan başka bir şey değildir. Harekete geçmiş olmanın verdiği cesaret, gelecek engelleri bilmemenin getirdiği korkuyla çarpışır. Aradığı cevaplara ulaşmasının yolu, bu karşıtlığı fark etmekten geçer. Karşısına çıkan engellerin zihni tarafından konduğunu, her bir engelin kendi sırrını çözmesi için birer basamak olduğunu görmesi kahramanı gerçeğe yaklaştırır.
Başladığı değişimi devam ettirmek veya dönüşümü anlamlı hale getirmek için önce kendini kaybetmesi ve bulması gerekir. Kabuğundan vazgeçmesi gerekir. Ancak bu şekilde gerçekten var olabilir, kendini gerçek kılabilir. Ancak bu şekilde Bilgi’ye ulaşabilir. Keza Prens’in egosunu Dev’in tüylerinde bırakıp sıyrılarak kurtulması da anlatıdaki emsalidir.
Comentários