Hepimiz biricikliğimizin temeli olarak " İyi, Doğru, Güzel " olduğumuzu farz ederiz.
Kötü, Yanlış, Çirkin olanlar ötekilerdir.
" İyi, Doğru, Güzel " inanca ve kalbe yönelik kavramlardır.
Sözünü ettiğimiz kavramlar insanlığın en saf, en temiz duygu durumlarını tanımlar.
Çocukluk, Oyunsallık, Şenlikler, Sanatlar bu doğal ve dolaysız varoluşun ifadeleri olarak kabul edilebilir.
Hepimiz yaşarken eylemlerimizden kaynaklı olarak hata yaparız.
Doğum sonrasındaki masumiyetimiz ve saflığımız giderek azalır.
Gitgide kirleniriz.
" Kötü, Yanlış, Çirkin " şeyler yaparız.
Bu yüzden cennetlerimiz ve ütopyalarımız " İyi, Doğru, Güzel " iken cehennemlerimiz ve distopyalarımız " Kötü, Yanlış, Çirkin " dir.
Bu ahlaki ikilemleri aşmak isteyen batı merkezli düşünce sistemi " " İyi, Doğru, Güzel " kavramlarını kalpten akla, inançtan bilgiye taşımaya çalıştılar.
Eski Yunanlılar Felsefenin üç boyutunu; olanın bilgisini yani teoriyi (İyi) adalet arzusunu yani etiği (Doğru) kurtuluş arayışını yani bilgeliği ( Güzel )aradılar.
Aristo " İyi, Doğru, Güzel " kavramlarına ulaşmanın Dünya'daki yerimizi bulmamızı sağlayacağını, netliğimizi ve niteliğimizi belirleyip bizi tam hale getireceğini düşünüyordu.
Kant " Saf Aklın Eleştirisinde " İyiyi " Yargı Gücünün Eleştirisinde " Doğruyu " Estetik Yargı Gücünde " de Güzeli normsal hale getirmeyi hedefledi.
Fransız Devrimi, Eşitlikle İyiliği, Adaletle Doğruluğu, Özgürlükle Güzeli gerçekleştirmek istedi.
Tüm bu yaklaşımlar " İyi, Doğru, Güzel " kavramlarını, inaçtan bilgiye, kalpten akla taşıdıklarını düşündüler.
Doğu felsefelerinin bu yaklaşımlara verebileceği yanıtı en güzel ifade edenlerden biri Hacı Bektaş Veli idi.
" İyilik iyidir " dedi.
Doğa ile uyumun, döngüselliğin olduğu bir varoluşta her şeyi kendisiyle açıklamak mümkündü çünkü.
Farklarını ifade ettiğimiz her iki sistemin ortak yanı ise " İyi, Doğru, Güzel " kavramlarının Batıda akla, yazıya , hukuka dayalı olarak, Doğuda ise kalbe, söze ve ahlaka dayalı olarak bir HAK iddiasının temelini oluşturmasıydı.
Yani " İyi, Doğru, Güzel " tüm düşünce sistemlerinde HAK kavramının temeli.
Bireysel olarak bizim, kurumların , devletlerin kendilerinde hak gördükleri bütün eylemler aslında bir fail olarak
" İyi, Doğru, Güzel " kavramlarına bağlı.
Bu kavramlar bize, meşru ve filli eylem hakkı, yargılama hakkı ve değerlendirme hakkı sağlıyor.
Sorunda burada başlıyor.
Çünkü bireysel düzlemde, bize göre gayet açık olan haklılığımız toplumsal düzlemde karşılığını bulmuyor çoğu zaman.
Hatta bazen toplum bizim " İyi, Doğru, Güzel " kavramlarımızı kaos unsuru olarak görüp bizi cezalandırabiliyor.
Dolayısıyla " İyi, Doğru, Güzel " kavramlarının öteki tarafından anlaşılması ve onaylanması gerekiyor.
Anlaşırsak uzlaşıyoruz, barışıyoruz.
Anlaşamazsak çelişiyoruz, savaşıyoruz.
Çağımızda benzerlikler önemini yitiriyor.
Her şeyin atomize olduğu bir farklar çağında yaşıyoruz.
Farklar ve farklılıklar çağında ortak bir " İyi, Doğru, Güzel " kavramına ulaşmak hayli zor.
" Kötü, Yanlış, Çirkin " olmak istemiyorsak eğer " İyi, Doğru, Güzel" kavramlarını toplumsal düzeyde yeniden inşa etmek zorundayız.
Bu yüzden ötekilere ihtiyacımız var.
Belki de ilk adım olarak onların " Kötü, Yanlış, Çirkin " olmadığını kabul etmeliyiz.
Hatta gerçekten kendimize karşı cesursak bizim " İyi, Doğru, Güzel " olmayabileceğimizi düşününebiliriz.
Nietczhe' nin dediği gibi " İyinin ve Kötünün Ötesinde " bir hayat mümkündür belki.
Belki de Cennetleri ve Cehennemleri, Şeytanları ve Melekleri, Ütopyaları ve Distopyaları biz yaratıyoruzdur.
Yeryüzünde yaşıyor olmanın sorumluluğunu kabullenmek ve gereğini yapmak için " Ne yalansız yaşarsak o kadar iyidir " belki.
Gerçek kabullenmemiz için bizi bekliyordur belki, bulanık bir geçmişin katılığından ya da belirsiz bir geleceğin uçuculuğundan kurtulup bugün evrenin ve canlılığın akışkanlığında yanı başımızda bizden onu anlamamızı bekliyordur.
Belki de Soluk Soluğa yaşamak için daha fazla beklememeliyiz.
Comments