top of page

Kapitalizm Ahlaksızlıktır

( Biz Geleceğiz – 17 )


Liberalizm’in amentüsü Adam Smith’in ünlü “ Bırakınız yapsınlar, Bırakınız geçsinler ( laissez-faire, laisez- passer ) “ mottosudur.


Bu söz üretim faktörlerinin herhangi birinin diğerinin yerine kolayca geçebilmesini ifade eder.


Kuşkusuz bu geçişi sağlayan en önemli etkenler pazar, fiyat ve kardır.


Yine bu görüşe göre devlet ekonomik hayata müdahale etmemeli ve piyasa kendi kendini düzenlemelidir.


1990’larda Soyvetler Birliği yıkıldıktan sonra tepemizde Demokles’in Kılıcı gibi tutulan küreselleşme kavramı yukarıda sözü edilen geçişkenliğin artık geri dönülmez biçimde hakim olduğunu ifade ediyordu.


Bu dönem serbestliğin özgürlük olarak pazarlandığı, istediğimiz her şeyi her an yapabileceğimizin söylendiği liberalizmin yerlere göklere sığdırılamadığı bir dönem oldu.


Gerçi Demir Leydi lakaplı Margaret Thatcher “ Alternatif Yok “ diyerek, Francis Fukuyama “ Tarihin Sonu ve Son İnsan “ tezi ile tarihi bitirerek sözü edilen serbestliği sınırlıyorlardı.


Oksimoron birbiriyle çelişen veya tamamen zıt olan kavramların bir arada kullanılmasıdır.


Kapitalist teoriler pek çok oksimoron ile oluşturulmuştur ve insanlığın tarihselliği ve aklıyla dalga geçen pratiklerden oluşur.


Kapitalizm kölelik düzeninde çalıştıracağı insanları “ Takım Arkadaşı “ arayarak bulur, sosyal sorumluluk projeleriyle kepçeyle aldıklarını kaşıkla verir.


Yukarıda andığımız “ Tarihin Sonu Tezi “ veya “ Alternatif Yok” felsefesi aslında bütünüyle küreselleşme kavramı ile taban tabana zıt olarak görülür.


Ancak her oksimoron gibi farklı ve aynıdırlar.


Aynıdırlar çünkü her ikisi de far görmüş tavşan gibi bizi olduğumuz yere çakar ve kımıldatmazlar.


Farklıdırlar çünkü biri havuç, biri sopadır ve bizi sürekli hedefsiz bir karmaşa ile oradan oraya koştururlar.


Biz hiçbir yere varamayız, onlar gidecekleri yere hiç gecikmezler ve mutlaka hedeflerine ulaşırlar.


Bu nedenle Kapitalizm’in yalancı, ahlaksız, düzenbaz olduğunu içtenlikle söyleyebileceğimiz gibi, kapitalistlerin de hırsız, ahlaksız ve düzenbaz olduğunu samimiyetle ifade edebiliriz.


Hiçbir kapitalistin “ Ben Kapitalistim “ diyememesi, bize yaptıkları ahlaksızlıkları bilerek yaptıklarını, hırsızlıklarını kabullendiklerini ve gerçekleri söylemeyecek kadar korkak olduklarını gösterir.


Ancak bizim yine de oksimoronlar ve düpedüz yalanlarla baş etmemiz gerekir.


Peki ama nasıl ?


İlk ve öncelikli olarak kapitalistlerin yalanlarını teşhir etmeli ve gerçekleri daha yüksek sesle ifade etmeliyiz.


Sanıldığının aksine kapitalizm asla ideal bir yönetim olmadı, her zaman kaotik, her zaman şiddet doluydu ve gerçekte hiçbir zaman sözünü ettiği serbestliği gerçekleştiremedi.


1875 - 1914 döneminde altın para çağı nedeniyle serbest ticaret revaçtaydı.


1914- 1929 - 1944 döneminde savaşlar nedeniyle korumacılık esas alındı.


1944 - 1970 döneminde dış ticarette büyüme nedeniyle yeniden serbest ticarete dönüldü.


1970 - 1980 döneminde opec krizi, stagflasyon nedeniyle yeniden korumacı bir döneme girildi.


1980 - 2000 döneminde neoliberal politikalar nedeniyle yeniden serbest ticaret esas alındı.


2000 - 2008 döneminde finansal küreselleşme balonu büyük bir yıkım ile finansal krize dönüştü.


2008 – 2024 döneminde kur savaşları, ticaret savaşları, ihracat kotaları ile yeni korumacılık dönemine girildi.


Görüldüğü gibi kapitalizm tarihi boyunca krizlerden uyumsuzluklardan ve teoride oksimoronlardan beslendi.


Bugün söylediğini yarın yalanladı, dün sevdiğini bugün dövdü, tutarsız, yalancı ve ikiyüzlüydü hep.


Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası ve Imf 2. Dünya Savaşı sonrası Abd. tarafından kurduruldu.


Bu kurumlar en azından o dönem için kurallı bir uluslararası ticaret hedefi için yapılandırıldılar.


Fakat içinde bulunduğumuz bu zamanlarda Dünya üzerinde kurallı ticaret dönemlerinin sonlarına yaklaşıyoruz.


1995 yılından bu yana kurallı ticarete ilişkin uluslararası çok taraflı bir anlaşma yapılmadı, kural koyulan son buluşma ise Uruguay’da idi.


Bu sürecin aktörleri Abd, Ab, Kanada ve Japonya idi, Çin’in etkin ticari gelişimi böyle bir zemini ortadan kaldırdı.


O dönemden bu yana korumacı politikaların öneminin artmış olduğu görülüyor.


2019 yılında Global Trade Report yayınladığı raporda Dünya’da tehlikeli gelişmeler olduğunu işaret ediyordu.


Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonrasında göklere çıkarılan küreselleşme kavramı bu raporla birlikte geçerliliğini yitirdi aslında.


Bu rapora göre küresel ticaretin % 40 ı korumacı önlemlerin şemsiyesi altına girmişti ve ithalatı kısıtlayan tedbirler bu rapora göre 747 milyar dolar düzeyindeydi.


Yani tüm Dünya’daki ticaretin yaklaşık yarısı serbestlik içinde değil, gümrük duvarlarıyla kuşatılmış şekilde yapılıyordu.


Örneğin Fransızların kültürlerini korumak için Amerikan filmlerine yönelik dijital vergi talebi oldu.


Abd’nin buna yanıtı ise şarap peynir ve viskideki gümrük vergisini artırmak oldu.


İlk dönemindeki Trump korumacı politikalar geliştirmiş ve ticaret açıkları verdikleri ülkeleri hedefe koymuştu, yeni döneminde de böylesi bir yönelim sürpriz olmayacaktır.


Abd. Ab. ile ticaretinde de 180 milyar dolayında açık veriyor.


Türkiye ile girdiği ticaret savaşlarında Abd. tarafından çelik (%25) ve alüminyuma (%10) ek gümrük vergisi getirildi ve Türkiye’de bazı ürün gruplarına % 7 ile % 70 arasında ek gümrük vergisi getirdi.


Ancak bu korumacılık savaşı asıl olarak ABD ile Çin, Kanada ve AB (Avrupa Birliği) arasında yaşanıyor.


Çünkü bu ülke gruplarının dünya ticareti içindeki payının yaklaşık % 60 olduğu ölçülüyor.


AB dış ticareti içinde ABD’nin ağırlığı % 41 iken, ABD’nin dış ticaret içinde Çin, Kanada ve Meksika’nın payı yaklaşık % 50 yi buluyor.


Bu nedenle Abd. sadece Çin’e değil, yanı sıra Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması ( Nafta ) üzerinde de baskı kuruyor.


Bu durumda Abd.’nin aslında ticaret ortakları ile de bir gümrük vergisi savaşı içinde olduğu görülüyor.


Öte yandan Covid Salgını nedeniyle kimi ülkeler GSYH’de %20 oranında düşüş yaşadılar.


2019’ da anlaşma zeminine ilerleyen ticaret savaşları salgın sonrası eski gergin dönemine geri döndü.


Salgın nedeniyle 2018 % 2,8 olan büyüme, 2020 yılında % 4,4 daraldı ve Nisan 2020’ de Dünya’daki işsizlik oranları % 14, 7 ile zirve yaptı.


Abd. 2. Dünya Savaşı sonrası kendi koyduğu ticaret kurallarını ve uluslararası kurumları çiğneyerek dünyayı kaosa sürüklüyor.


Üstelik bu ekonomik gelişmeler siyasal gelişmeleri tetikliyor, milliyetçi, popülist politikaları arttırıyor.


Öte yandan dış ticaret açıklarının ortaya çıkması, ülke içindeki çalışanların ülke dışından gelen göçmenler tarafından iş gücü açısından tehdit altında olduklarını hissetmelerine yol açıyor.


Tüm bu verilerden çıkarmamız gereken sonuç şudur.


Kapitalizm ilkesiz ve tutarsızdır, ilkeli ve tutarlı olmak istiyorsak, kapitalizmin bize vaadettiği sahte cennet rüyalarından uyanmalı, gerçeklerle yüzleşmeli, ellerimizin farkına varmalı, toplumsallaşmadan bireyselleşilemeyeceğini bilmeliyiz.


Otoriter babalar ve şefkat dolu anneler aramak yerine yoldaşlarımızı, kardeşlerimizi bulmalıyız.


Unutmayalım ! Hala TEK YOL DEVRİM.

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page