Aile toplumu oluşturan ilk, en özel ve temel birimdir. Aile toplum için bir denge unsuru yaratır ve yarattığı dengeyi taşır. Kurulan aile düzeninde, aile fertlerinin birbirlerine karşı sorumlulukları ortaya çıkar. Başta biyolojik olmak üzere psikolojik, sosyal, ekonomik, tarihi ve kültürel; hem bireysel hem toplumsal ihtiyaçlar burada karşılanır, karşılanmalıdır. Böylece kişi başta kendine, sonra yaşadığı topluluğa karşı sorumluluklar edinir ve görev bilinci kazanır. Aile kendinin ve dünyanın farkında, güven duygusu gelişmiş, kararlı ve cesur, ahlaklı bireyler yetiştirmekle yükümlüdür.
Doğası gereği insan, gruplar halinde yaşar. Günümüzde karşılaştığımız manzarada, insanlar kendi seçimleriyle meydana getirdikleri ailelerinde bile bir arada yaşayamıyor. Kapitalizm inanmayarak söylediği “ailenin kutsal olmasını” ve “bölünemez olmasını” bize satmaya çalışır. Büyük oranda ayrılıklar ve parçalanmalar da bu söze körü körüne inanılmasından gelir. Burada inanışlar ve gelenekler bize karşı kullanılır.
Aileyi oluşturacak bireyler kendi ailesi, toplumu veya kendisi tarafından yetiştirilmiş olmalıdır. Ancak bu şekilde sağlıklı bir altyapı oluşturulabilir veya sunulabilir. Bu aileler bünyesindeki fertlere güvenlik içinde özgürlük sunar. Koşulsuz gelişim desteği sağlar, yol gösterici olur. Duyulan sadakat, gösterilen dürüstlük ve örülen güven ağı içinde bireyler hayatı göğüsleyebilir. O zaman aileler güçlü olur.
Gelgelelim kapitalizm daha ortaya çıkışıyla bize getirdiği özel mülk anlayışını ailelerin içinde de canlı tutuyor. Çocuklara küçük yaşlardan itibaren alınan pahalı giysilerle, onları okumayla tanıştıracak dönemde markalarla tanıştırmayla, yemek yedirmek için ellerine verilen telefon-tabletlerle veya önlerine oturtulan televizyonlarla içimize taşıyoruz kapitalizmi. Düzenli olarak bizim istatiklerimize göre bize sunulan baş döndürücü reklamlara, sosyal medyada yalandan hayatlara kanıyoruz. Bir çarpıcı renge, bir yeni moda akımına aldanıyoruz. Evimize her gün kargo gelirken teslim olduğumuz sistem kapitalizm değil de nedir?
Bu noktada kullanılan, sistem için etkili bir silah olan “başka seçenek yok” anlayışıdır. Bir ebeveyn çocuğu için kaliteli bir eğitimi tercih eder. Öyleyse özel okuldan başka çare yok. Gün içinde saatlerce arabada yolculuk ediyoruz. En yeni araba en iyisiyse başka çare yok. Yeni araçlar daha sık bozuluyor. Her ay tamirciye gitmekten başka seçenek yok. Özel okul eğitimi iyi veremedi. Dershaneden başka çıkış yok.
Bu demek oluyor ki bir şekilde dahil olduğumuz tüketim-daha hızlı tüketim yolculuğunda “cazibesiz yararlılık” yerine “yararsız cazibe”yi tercih ettik. Yani ihtiyacınız olduğunu düşünerek aldığınız çoğu eşya size ihtiyacınız olduğunu düşündürterek aldırıldı. Çocuklarınıza reklamlar dolayısıyla verdirdiğiniz paralı eğitimler hiçbir işe yaramadı. Üstelik sonrasında bunun için onlar suçlandı. Diğer olumsuz sonuçlarda da hep birileri günah keçisi ilan edildi, bu çoğunlukla çocuklar ve gençler oldu.
Dışarıyla kendinizi, ailenizi, hayatınızı kıyaslamaya başladığınızda bu sonu gelmeyecek bir döngü demektir. Artık başarı ve hatta son zamanlarda mutluluk tahammül edilemez bir olgu olup çıkar. Mevcut koşullarda kimse yaşam koşullarından memnun değildir.
Çünkü kapitalizm parayla, statüyle, malla, mülkle bir sınıflılık yaratır. Sen rütbe kazandığında senin üzerinde başka biri olacaktır. Maaşına zam aldığında bir şeyler daha pahalanacaktır. Çocuğun iyi bir not getirmediğinde, tekrarı olmaması için özel derse göndereceksindir. Çocuğun ikinci olsa da birinci olması için kursa göndereceksindir. Buna güvenmememiz gerekir ama kandırılırız.
Bize gösterilen ve elde etmemiz gerektiğini düşündürten bu “en ” kavramı bir fetiştir. Sistem mutluluğun başarılı olmaktan geçtiğini, başarının mutluluk getirdiğini söyler. Başarı ise “en”i temsil eder. En olmak için daha çok para kazanmamız da gerekir, daha çok kontrol etmemiz de. Bu kontrolü de dışarıdan gördüğümüz haliyle uygularız.
Kapitalizmin kontrolünde gerçekleşen ise bize yarattığı metaları kullandırıyor olmasıdır. Artık birbirimizi dinleyemiyor, çocuğumuzu anlayamıyoruz. Başta psikolojik olmak üzere sosyal, ekonomik, tarihi ve kültürel ihtiyaçlarımıza karşılık veremiyoruz. Bu sorumluluğu alması için psikologlara, öğretmenlere para ödüyoruz. Bir diğeri gittiği için gidiyor, bir diğeri yaptığı için yapıyoruz. Olduğumuz kişiden de uzaklaşıyoruz. Kendimize yabancılaşıyoruz. Bu yüzden kendini tanıma rehberi, kişisel gelişim kitapları, bu yüzden kendini bulma terapisi, bu yüzden anne-çocuk, baba-çocuk kampı. Yaşadığımız kuşkusuz toplumsal bir yabancılaşma, toplumsal bir çürüme.
Kapitalizm sadece para değil; emek, zaman, ilişki, yaşam da çalar. Kapitalizm önce kendinizle kurduğunuz bağları yıkar. Yarattığınız aile, yarattığınızı düşündüğünüz bir şey oluverir. Doğrusu daha fazla kabul etmemektir. Tekdüzeliğe, tek olmaya, en olmaya karşı koymaktır. Reddetmek, değişim istemektir. Değişim getirmektir. Üretmektir.
Kapitalizm bu anlamda kaleyi içten fethetmiştir. Gereken şey harekettir.
Comments