Mitlerin ve halk hikayelerinin, farklı zamanlarda ve mekanlarda oluşsalar bile ortak noktaları vardır. İnsan yüzyıllar boyunca evrilse de aklı ve hayal dünyası; yaşantısı, tarihi ve kültürel mirası gibi ortaklıklardan dolayı benzerlik göstermeye devam etmiştir. Anlatılardaki benzerliklerden biri, anlatının girişini ve hikayenin başlangıcını oluşturan, değişime yapılan çağrı ve kahramanın çağrıya gösterdiği tepkidir.
Kahramanın ortak öykülerinden biri çocukluğun sona ermesinde karşılaştıkları, ergenliğin, geçiş döneminin baş göstermesiyle, yetişkinliğe ilk adımın atılması esnasında yaşadıklarıdır. Kahramanın Sonsuz Yolculuğu’nda anlatılan prenses ve kurbağanın öyküsü bunun için doğru bir hikaye olabilir. Prensesin kuyunun başında oynarken topunu düşürmesiyle ortaya çıkan kurbağa, prensesin ona geri kalan hayatında eşlik etmesi karşılığında topu kuyudan çıkararak prensese ulaştırabileceğini söyler. Prenses bunu kabul eder. Fakat kurbağa topu prensese getirdiği anda prenses kurbağayı arkasında bırakarak, belki de anın heyecanına kapılıp kurbağayı unutarak oradan uzaklaşır.
Freud “Kazalar tesadüflerden ibaret değildir. Bastırılmış arzular ve yaşanan iç çatışkıların sonucudur.” der. Bu açıdan bakıldığında prensesin kurbağaya verdiği sözü tutmaması, son anda verilen bir karar sonucu gerçekleşmez. Öyle olsaydı bile bu, kurbağaya verdiği sözü tutmadığı ve tamamen saf olmadığı gerçeğini değiştirmezdi. Çocukluğunun getirdiği saf duygulardan farkında olarak veya olmayarak, davranışlarına yansıdığı üzere uzaklaşması, prensesin hayatında farklı bir evreye geçtiğinin kanıtıdır. Prensesin sergilediği davranış, o anda ortaya çıkan saf bir kötülük olarak değerlendirilemez. Davranışın sebebi zaman içinde kazanılmış davranış kodlarının, içindeki iyi-kötü karşıtlığının ve birlikteliğinin tezahürüdür. Prensesin yaşadığı bu olaylar bütünü, çağrının gelmekte olduğunun göstergesidir. Çağrının habercisi olan kurbağanın ortaya çıkışı, bir krize yol açar ve işte bu maceraya çağrı adını taşır.
Çağrı gerçekleştiğinde bir benlik uyanması söz konusu olur. Gelen verilerin değerlendirilmesi, habercinin sözleri, içinde bulunulan durumun gerekleri ve o ana kadar sürülen yaşantı; gelinen aşamada belirleyici unsurları oluşturur. Karar verme sürecinden önce yaşanan farkındalık, yaşamı anlamlandırma çabası ve ortaya çıkan gerçek kimlikle temas; kahramanın macerayı kabul de etse, geri de çevirse hayatının akışının belli ölçülerde değişmesine sebep olur. Kahraman önceki hayatını eleştirel gözle değerlendirmeye başlar, dünyadaki yerini ve sorumluluklarını saptayabilir ve çağrılar karşısında yaptığı seçimlerin sonuçlarını bilmek zorunda olduğu gerçeğini kavrar. Çağrı söz konusu olmaya başladığı andan itibaren bir değişim dalgasını beraberinde getirir.
Hikayelerde yer alan ve en önemli figürlerden biri olan haberci, bazen kahramanın arabasını kullanan sürücü olarak karşımıza çıkar. Bu hikayelerde macera ve davet yoldayken gerçekleşir. Kahramana değişim ve dönüşüm yolunda eşlik eden arabacı, ruhsal tanımlamalara göre bastırılmış içgüdüsel doğurganlığı, örtülü figürü veya bilinmeyeni temsil eder. Anlatılarda kahramanın yolda olma metaforunun vurgulanması ve sürücünün haberci veya rehber konumunda olması bunun her şeyden önce ve öte, kahramanın içinde bulunduğu ruhsal durumu anlatır. Kahraman içsel bir arayış içindedir ve arayış süreci yol olarak gözükür. Hikayelerde geçen arabacı-kahraman çatışmaları aslında kahramanın kendiyle yaşadığı çelişkidir. Kahramanın yolunu kaybetmesi, yeniden yola girmesi, farklı yollara sapması; içsel yolculuğunda kendini kaybedip yeniden bulmasının, kendini tanımasının ve gerçeklikle temas ettiği anların yansımasıdır.
Bu hikayelerde itki, içeriden gelmektedir. Kahraman, hem arabayı süren hem de yolcu koltuğunda oturan kişidir. Buna göre kahraman, çağrı sonrası benliğiyle temasa geçmeden önce de iç, bilinç; kahramanın ne istediğini ve zamanının gelip gelmediğini bilmektedir. Kahraman, bu çağrıyı kendiliğinden yaparak iç dünyasında çıkılacak yola ve yapacağı değişime kendini hazırladığını göstermektedir. Aslında kahraman bir süredir içeride işlediği bilgileri dışarı çıkarır.
Kahramanı çağıran kendisidir.
Yapılan çağrılara verilen tepki, çoğu hikayede geri çevirme olarak işlenir. Öykülerde çağrıya cevap verilmese bile ilerleyen aşamalarda kahramanın yaşadığı değişimler göz ardı edilemez ve şüphesiz dışarıdan kabul edilmediği halde içeride onay görmüş bir çağrı oluşur. Bu şekilde devam eden öykülerde kahraman kararlı bir duruş ve tutarlı bir davranış bütünü sergileyemediğinden birden fazla iç çelişki yaşar ve sonu pek de iyi bitmeyen öykülere dönüşür.
Kimi anlatılarda adımın atılamaması aileden ve geçmişten kaynaklanır. Çocuk veya genç kahraman kötü ebeveyenlere sahiptir. Baskıcı ve kısıtlayıcı ebeveynler bu hikayelerde çocuklarının iç dünyalarında kimi zaman canavar rolünde görünür ve bağımsız bireyler olmalarının önünde bir engel teşkil eder. Anne ve baba eşik muhafızları olur. Yani çocuklarının, kahramanın, dünyayla iletişime geçmesini engellemek için kapıda nöbet tutan muhafızlar gibi davranırlar. Adeta kahraman çocukluğun duvarları içinde hapis kalır. Kahramanın yapacağı herhangi bir harekette karşısında yer alan ebeveynler, korkak ve çekingen ruhlu bir birey yetiştirir. Bu hikayelerde kahraman, kendisini büyüten fikirle yaşamaya başladığından dolayı kapıdan geçmeyi başaramaz ve dışarıdaki dünyaya doğmayı başaramaz. Bu hikayelerin sonunda kahraman koyun otlağındadır. Bağımlılıklar üzerine bir yaşam kurar ve bu yaşamı devam ettirir.
Bununla birlikte bazı hikayeler için çağrının reddi kahramanın kendi çıkarı saydığı şeyden vazgeçemeyişi, bir nevi kendini güvenceye alması şeklinde de yorumlanır. Kahraman değişimden korktuğu için, risk alacak cesaret gösteremeyerek dışarıdan gelen çağrıyı reddeder. Kendinde inşa edemediği özgüvenden, kendi üretmediği enerjiden dolayı hayatın tüm gereklerini dışarıdan bekler. Yine dışa bağımlı bir birey yetişir. Bu yüzden kendini fark edip yola çıkamadığı gibi, dışarıdan gelen çağrıya da gerekli itkiyi gösteremediği için cevap veremez.
Çağrı süreçleri çoğu zaman zaten içeride kabul edilmiş veya karar verilmiş olarak ortaya çıkar. Kahraman içi dışarı taşırken yolu bulmak için, rehber olması için soyut düşüncelerini somut biçimine bürümeye çalışır. Maddesel evrende karşısına çıkan gerçekler ve seyahat ettiği yollar, idealar evreninde yürüdüğü, ilerlediği veya gerilediği arama çabasını simgeler. Çağrının reddedilmesi, bazı aşamalarda maceraya giden yolu seçmemek veya mevcut yolların hepsini elemek olarak görünebilir. Bu eylem de bir seçimdir. Ancak sonrası için kahramanın karşısına bir daha çağrı çıkmayacağını söyleyemeyeceğimiz gibi çıkacağının garantisini de veremeyiz.
Çünkü çağrılar doğru okunduğunda yaşamı değiştirebilecek güçtedir.
Comments