İnsanların göç etmeye dayalı yaşam biçiminden, tarımsal üretim yoluyla yavaş yavaş yerleşik hayata geçtikleri neolitik dönemde devletin ilk izleri de tarih sahnesinde görülmeye başlar.
Antropologlar devletin oluşumuna birden fazla faktörün etki ettiğini belirtirler.
Bunlardan bazıları yan faktörler ya da devletin oluşumunun sonrasına dayanan etkenler olup, bazıları daha temel açıklayıcı etkenler olmuştur.
En genel anlamıyla devletin oluşumu sulama sistemlerine dayanan tarım ekonomilerini düzenleme ihtiyacının bir sonucudur.
Tarım ekonomilerinin en temel sorunu su sisteminin kontrol altına alınmasıdır.
Suyun kontrol altına alınması üretimin ve dolayısıyla beslenebilen nüfusun artmasına yol açmış, nüfus arttıkça sulama sistemleri daha da gelişmiştir.
Erken devletler yayılmacıdır, yoğun nüfuslarını besleyebilen tarım ekonomilerine sahiptirler, vergiyi denetleyen bir yönetici ve yönetici sınıfları vardır, toplumsal katmanlar oluşmuştur.
Toplumsal karmaşıklaşmanın bir sonucu olarak anıtsal yapılar, saraylar, kaleler vardır.
Arşivleme sistemi gelişmeye başlamıştır.
Savaşlar devletin hem kurucusu hem de yok edicisi olmuşlardır.
Kale antik kentlerin en önemli bölümlerinden biridir.
Bakanda korku yaratır ve onu etkisi altına alır.
Yeterince tahıl stoku ve su bulunması halinde kentlerin uzun süre dayanmasını sağlayabilecek özelliktedirler.
Kentleri koruyan kapılar, içerideki sarayın kendisi gibi tanrısallaştırılmış gücü simgeleyen boğa ve aslan figürleriyle daha da güçlendirilmiştir.
Surlar ve kaleler üzerinde yan yana üç atlı araba sürülebilecek genişlikteydi ve savunma silahlarının rahat kullanımına uygundu.
Truva’da olduğu gibi Babil’de de harp hilesi ve ihanet, saldırı tekniklerinden daha iyi sonuçlar vermiştir.
Büyük kentler haset, iç çekişme, ihanet gibi insan zaafları olmasaydı fethedilemez olmayı becerebilirlerdi.
Kent sakinleri güçlü tanrılarıyla övündükleri kadar surlarıyla da gurur duyarlardı.
Kalelerin itibarını ve gücünü artırmak için yapılmayacak şey yoktu.
Kalelerin en büyük görevi resmi sırları saklamaktı.
Bu sırlar yönetenle, yönetilen arasında derin uçurumlar oluşmasını sağlıyordu.
Mısır’daki ilk büyük halk ayaklanmasında alt sınıflar üst sınıfların bölgelerine girip kendilerinden esirgenen bilgiyi ele geçirdiklerinde üst sınıfların duydukları öfke acı bir matem havasındadır:
Görkemli kapalı yerin (tapınağın) yazıları okundu…
Sırların mekanı…artık ortaya çıkarıldı…
Büyü açıkta duruyor.
( Ipu-Wer’in Öğütleri MÖ.2300-2050)
Düzenli cadde planı, sıra evler, banyo ve ev içi tuvaletleri, pişmiş kilden borular, sokaklarda tuğladan kanallar, yağmur suyu taşıma menfezleri, kazı yapan arkeologlar tüm bunları Mohenjo-Daro ve Ur’da ve Lagash’ta bulmuşlardır.
Geniş caddeler muhtemelen kutsal törenler ve askerlerin geçişi için yapılmış ve tekerlekli araçların icadından önce ortaya çıkmıştır.
Batı dünyasında birçok ilerici kentte bunların bazıları, özellikle banyo, ev içi tuvalet ve pişmiş kilden borular, XIX. yüzyılda bile yoktu.
Pazaryerlerinin kent içinde sabit bir yer kazanması ticareti geliştirdi.
Pazarda malların dağıtımına koşut olarak iletişim sisteminin gelişmesi gerekliydi.
Bu da Fenikeli tüccarlara borçlu olduğumuz alfabenin bulunmasını getirdi.
Sümerlerin Pazar sözcüğü yerine kullandıkları “Y“ sembolü belki de pazarın, yolların kesişim noktası olduğu fikrini gösteriyordu.
Mezopotamya’nın ilk kentleri birbirine oldukça yakın mesafededir.
Kuruldukları dönemlerde çekişme ve savaşın dışında emniyet ve barış ortamının da olduğunu göstermektedir.
Mezopotamya’da her yurttaş, bir tapınağa ve tapınağın tanrısına aitti ve onun için çalışırdı.
Yurttaşlığın temeli bu dinsel bağlılıktı.
Ur kenti kalıntıları bize bir okulun varlığını göstermekte, aynı zamanda bir erkek öğretmen tasvir etmektedir.
Mısırlılar için ölümden sonraki hayattan daha değerli bir şey yoktur.
Asurluların eski başkenti Assur veya Hitit’lerin başkenti Boğazköy’de planlamacılar soyut bir plana bağlı kalmak yerine arazinin özelliklerinden yararlanmışlardır.
Piramit biçimi Mısırlılarda bir mezar olarak kullanılmasına karşın Maya ve Azteklerde kolektif dinsel ayinlerin yapıldığı tapınağa dönüşmüştür.
Orta Amerika kentleri, büyük oranda tek bir tahıla, mısıra bağımlı olan kararsız bir tropikal tarım sistemine dayanmaktadır.
Kentler muhtemelen daha ilk ortaya çıktıkları dönemlerden itibaren yabancılara ve dışarıdan gelenlere kapılarını açmıştır.
Kentin büyümesi, başka topluluklardan fetih veya ticaret yoluyla yiyecek, hammadde, beceriler, hatta insan getirilmesine dayanmaktaydı.
Homeros basit bir topluluğun bile dışarıdan çağırabileceği yabancıları sıralar:
Belli bir zanaatın bir ustası, bir sağaltıcı, bir mimar veya harika bir ozan.
Bu kişiler kentin yeni sakinleridir.
Böyle kişilerin gelmediği kırsal kasaba uyuşuk bir taşralılığın içine gömülü kalır.
Mısır’da bulunan ve muhtemelen M.Ö. 2. binde yazılmış olan Meslekler Üzerine Yergi‘de yazar kendi mesleği olan katiplik dahil on sekiz meslekten söz eder.
Katibin sıraladığı meslekler berberlikten mumyacılığa marangozluktan kunduracılığa ve dericiliğe kadar uzanır.
Kısmi bir işte bir ömür boyu çalışmak ilk kez kentte mümkün olmuştur.
Eski Mısırlı zanaatçının kendisine miras yoluyla geçmiş olan mesleğini değiştirmesi yasaktı örneğin.
Commentaires