Hayatımıza bir anlam katabilmek ve yaşadım diyebilmek için yaşamımızın üstüne eklememiz gereken kavramlar oluyor.
Ahlaklı yaşadım, severek yaşadım, mutlu yaşadım, huzurluyum demek istiyoruz.
Sadece yaşamak yeterli olmuyor.
Daha fazlasını, daha anlamlısını, mutluluğu istiyoruz.
Nedir o halde mutluluk ?
Sokrates’e göre yaşamın amacı ve herkesin peşinden koştuğu en yüksek iyi mutluluktur.
Mutluluğa erişmenin yolu ise bilgidir.
Doğru bilgi insanı doğru eylemlerde bulunmaya götürür demiş.
Mutluluğu doğru bilgiyle ve eylemle ilişkilendirmiş.
Antik Yunanlıların mutluluk için kullandıkları terim eudaimonia.
Karşılığı da iyi olma hali.
Eu iyiyi, daimon ise Sokrates’e göre kendisine yol gösteren onu aşırılıklardan alıkoyan, yanlışlıklar yapmasını önleyen içsel bir sesi ifade ediyor.
Bu sesi vicdan ya da ahlaki bir ses olarak düşünebiliriz.
Aristo’ya göre mutluluk erdemli olma ve erdeme uygun davranışlar sergileme hali.
Farabi “ Yapılan her iyi iş mutluluk yolunda atılan adımdır “ demiş.
Mutluluk daima başkasına temas etmeyi, aktarmayı, paylaşmayı gerektiriyor.
Tek başına yaşanabilen değil, birlikte çoğaltılabilen.
Günümüzde mutluluk bu tarihsel anlamlarını yitirmiş, kapitalizmin ve eğitilmeyen iç dünyamızın ortaklaşa ilerlediği bir yolculuğuna dönüştü.
Sen değerlisin (ama o değil), önce kendini düşün, kendini şımart, toplumsallıklardan uzak dur, aman ha birlikte değil tek başına, kazara insanlarla da yolun kesişirse o zaman unutma ki önce senin varlığın kutsanacak anlayışıyla davranmalısın.
Tabii ki tüm bunlar da parayla olmalı.
Sistem bize sürekli kodlar gönderiyor.
Tüket, acele et, en iyisi en güzeli senin olsun, ama biraz hızlı tüket çünkü daha iyileri senin için üretiliyor.
Tüketim zaman alır, sistem bu zamanı en aza indirmek ister, çok vakit alan emekle yoğrulmuş ama az fayda sağlayan her şey eskidir.
Bize yeni olan lazımdır.
Beklemek çağımızın en can sıkıcı durumlarından biri.
Her şey hızla akar, zaman, insan, geçmiş, gelecek.
Acele etmeliyizdir.
Tüketimden başımız dönmelidir, durursak kayboluruz.
Bize sürekli böyle daha da mutlu olacağımız empoze edilir.
Oysa daha fazla tüketim güvence ve doymuşluk hissi yerine endişe artışına neden olur.
Sahip olunanlar asla yeterli değildir.
Herkesin bütçesinin iyi bir arabaya yettiği yerde gözü yüksekte olanların, hırslıların, zamanın ruhunu kavramış olanların daha lüks bir arabaya ulaşmaktan başka şansları yoktur.
Kısacası tüketim çılgınlığı bizi bizden alır.
Sürekliliğin yerini geçici olanlar alır.
Bağlanma korkusu bizi kuşatır.
Ne bir insana ne bir hayvana ne de eşyaya .
Eskinin bağlılık gerektiren ilişkilerinin yerini riske maruz kalmayı en aza indiren, bağlılık vaadi olmayan ilişkiler alır.
Fedakarlık kültürü artık ölmüştür.
Kendimiz dışında herhangi bir şey uğruna yaşamanın yükümlülüğü bize çok ağır gelir.
Başka bir şeye bağlılık durumları ne kadar içten olursa olsun fedakarlık aşamasına gelmeden durur.
Tüketim çılgınlığını tespit ederiz ama en ufak bir özveride bulunamayız.
Her şey bir ihtiyaçtır.
Tüketemezsek mutsuz oluruz.
Mutsuzluk tehdidine karşı en hassas kişiler en tepe ile en dip arasında bulunan aradaki insanlardır.
Ezenlerin kendi üstün konumlarını korumak için hiçbir şey yapmalarına gerek yoktur.
Ezilenler kötü talihlerinden kurtulmak için neredeyse hiçbir şey yapamazlar.
Aradaki insanların elde ettiklerini kaybetmemek için hep daha fazla çalışmaya ihtiyaçları vardır.
Bir dikkatsizlik sonucu ellerindeki her şey yitip gidebilir.
Sürekli kaygı halinde yaşamak zorundadırlar.
Mutsuzluk korkusu ile görünürde güven dolu olan anlar arasında salınır dururlar.
Aslında mutluluğumuz için gerekli şeylerin en az yarısının bir fiyatı yoktur ve mağazalarda satılmaz.
Bir alışveriş merkezi bize sevgiyi, dostluğu, iyi bir aile hayatını satamaz.
Paranın satın alamayacağı, çoğaltılmayı gerektiren bir sürü mutluluk bizi bekliyor.
Ortak geleceğimiz için ise birleşerek ortak mücadele etmenin şimdi tam zamanı
Comments