( Bizim Hikayemiz – 13 )
Gereksinim icadın anasıdır.
Fiziksel dünya ile başa çıkmak için, toplumsal ilişkileri kolaylaştırmak, hayal gücünü geliştirmek, anlamlı semboller yaratmak için aletler yaparız.
Marx’a göre icat birkaç kahramanın olağanüstü çabaları değil bir çok küçük ilerlemenin birikimiyle oluşan bir süreçtir.
Güney Amerikalılar yol inşa etmiyorlardı çünkü buna ihtiyaçları yoktu, asıl neden ise bu yollarda yük taşıyabilecek hayvanların kıtada bulunmayışıydı.
Teknolojinin evrimi organik analojiler gerektirdi.
Örneğin yelkenli gemi fikri içi oyulmuş kanolardaki kişilerin ayağa kalktıklarında giysilerine zıt yönlü esen rüzgarın teknenin hızına etki ettiğini görmeleriyle başladı.
İlk metal aletleri öncülü ise taştı, taş bulunması kolay ve işlenmesi rahat bir üründü.
Ancak metal kadar uzun ömürlü değildi, işlenmesi ve şekillendirilmesi de metale kıyasla daha güçtü.
1867 yılında Karl Marx İngiltere’nin Birmingham kentinde beş yüz farklı çekicin üretildiğini öğrendiğinde çok şaşırmıştı.
Otomobil varoluşunun ilk 10 yılında oyuncak ya da eğlence aracı olarak görülüyordu, bir ihtiyaç değildi, kamyon ise kendini ancak 1. Dünya savaşında kanıtlayabildi.
Modern bir otomobilin şeklinin, yapısının, üretim biçiminin ve önemli özeliklerinin pek çoğu bisikletten türetildi.
İlk otomobiller dört tekerlekli bisikletlerden daha küçüktü ve Henry Ford ilk otomobile “ Dörtteker “ adını vermişti.
Merdaneli çırçır 1725’te Akdeniz’in Doğu sahillerinden Abd.’ye Lousiana eyaletine gitti.
Burada kölelerce toplanan pamukların işlenmesinde kullanıldı.
Buhar makinesi ise bize öğretildiği gibi James Watt’ın buluşu değildi.
1775 yılında Watt’ın yaptığı ilk buhar makinesinden çok daha önceleri 1715’te Thomas Newcomen tarafından icat edilmişti.
Watt, Newcomen’in geliştirdiği makineyi 1764 yılından itibaren revize etmeye çalışmış ve bunu 20 yıl sonra tam anlamıyla başarabilmişti.
Edison 1878’de elektrikli aydınlatma sistemi üzerinde çalışırken Avrupa ve Amerika’da şehirlerde kullanılan 12 farklı elektrik sistemi vardı.
Akkor elektrik lambasının mucitleri eş zamanlı olarak, İngiltere de Sir Joseph Swan , Abd.’de Thomas Edison ve Rusya’da A. N. Lodygin di.
Tüm gelişmeler içinde bir buluşun gelişimi çok ilginç.
Amerika’da tahta çitlerin yüksek maliyeti Batı’ya doğru genişlemeyi oldukça yavaşlatmıştı.
1871’ Abd. Tarım Bakanlığı mevcut çit rezervi maliyetinin ülkenin ulusal borcuna eşit olduğunu açıkladı.
Bu durumda mevcut çitlerin yerine yeni bir çitleme malzemesi bulunması gerekiyordu.
Onlarca alternatif denendi fakat başarılı olunamadı.
Ardından dut ağacı familyasından “ Osage Orange” ağacınin denenmesi istendi, deneme olumlu sonuçlandı ve bu ağacın kullanılmasına karar kılındı.
Ancak bu ağacın büyük bir çiftliğin çevresini sarması 4 – 5 yılı buluyordu ve bu o günlerde çiftçiler için çok uzun bir süreydi.
300 milyon ağaç yetiştirilip 100 bin km. lik çit örmek mümkün oldu fakat bu da dertlerine derman olmadı, yeni bir çözüm bulunması gerekiyordu.
Bu nedenle “ Osange Orange “ ağacından yola çıkılarak bu ağacın endüstriyel hali tasarlandı.
Günümüzde de kullanılan dikenli tel böyle icat edildi.
Amerika’da 1875’ te 272 bin, 1877’de 5 milyon 900 bin, 1880’de 36 milyon 500 bin kg. dikenli tel üretildi ve Amerikalı çiftçiler çiftliklerini böylece çitleyebildiler.
1851’de İngiltere’de Crystal Palace’ta açılan ilk endüstri sergileri makineler ve yan ürünlerini sergiliyorlardı.
İngiltere’de ilk endüstriyel toplumun kurulması neredeyse bütün zaman mekan algısını dönüştürdü.
Günümüzde bizim bilimi teknoloji sanmamıza benzer bir yanılsamaydı bu.
Bilim ve teknoloji ancak modern endüstriyel toplumca birbirine eş değer olarak görüldü.
Ve bilime toplumsal ölçekte önem verme ancak bu yanılsama sonrası mümkün oldu.
Oysa bilim ancak 19. yy. sonlarında endüstriyel gelişmeye ve teknolojiye köklü bir katkıda bulanabilmişti.
Teknolojik açıdan çeşitlilik, süreklilik, yenilik ve ayıklanma temel ilkeleri ifade etti hep.
Bilimse her zaman hakikati aradı.
Ortega Y. Gasset’e göre teknoloji gereksiz olanın üretimiydi.
Belki de Gasset haklıydı, Abd’de 1970 yılından bu yana alınan 4,7 milyon patentin tamamı kullanılmadığına göre bu patentli ürünlerin hepsi ihtiyacımız değildi.
Sanıldığının aksine üretmek kadar tüketmekte yüksek bir bilinç ister.
Gerçekten neye ihtiyacımız olup olmadığını, neyin lüks, neyin ihtiyaç olduğunu saptamak hayati önemdedir.
Çünkü belirlediğimizi sandığımız nesnelerde bizi belirleyebilir.
Ekranları seçtiğimizi sandığımız dünyada, ekranlarında bizi seçebildiğini aklımızdan çıkarmamalıyız.
Kahramanlar mucitler mitini, özdeksel ilerleme düşüncesini, milliyetçiliği ve patent terörünü yaratanlar neyi, nasıl tüketmemiz gerektiğini de belirliyorlar kuşkusuz.
Yapay Zekaya doğru ilerleyen bir dünyada nesneleri belirleyen insandan, nesneler tarafından belirlenen insana geçmemiz çok uzak bir ihtimal değil.
Ellerimize her zamankinden daha çok ihtiyacımız var şimdi.
Çünkü geleceği onlar yaratacak.
Comments