TAHAYYÜL ET !(Bizim Hikayemiz – 2)
Tahayyül etme gücümüzü bize ateş ve rüyalarımız sağladı.
Ateş ve rüya hayallerimizi besledi ancak gerçekler çok daha çetindi ve onlarla baş etmemiz gerekiyordu.
Aklımızı kullanarak neden sonuç ilişkileri kurmakta, düşünce sistemleri geliştirmek zorundaydık.
Rasyonelliğimiz hayallerimizle hem çatıştı, hem birleşti, hem de yeni sentezler yarattı.
Bir yandan doğayı, toplumu anlayıp geliştirmeye, bir yandan yok etmeye yöneldik.
Zaman zaman gerçeklerle baş etmenin yollarını arayıp bulduk, zaman zaman yalanlarla avunduk.
Bazen yüce ve erişilmez, bazen aciz ve yalnız canlılar olduğumuzu farz ettik.
Ruh ve akıl arasında hep araftaydık ancak aklın egemenliği gitgide arttı, bize yeni geleceğin kapılarını araladı.
Eski Yunan toplumunda Diyonisos Şenlikleri’nde söylenilen esrik keçi şarkıları ve danslar, Aiskhylos, Sophokles ve Euripides’in yeteneğiyle tragedyalara dönüştü.
Böylece sanrılarımız ve rüyalarımız yeryüzüne indi.
Sokrates Platon ve Aristo’nun hocasıydı fakat sanıldığının aksine hiç bir şey yazmadı, bunun yerine erdemli ölümü ile bize yazabileceklerinden çok daha fazla şey anlattı.
Öğrencileri Platon ve Aristo yüzyıllarca düşünce dünyasına etki ettiler.
Platon’un Akademia’sı tam 900 yıl sürdü ve Aristo kendi okulu Lykeum’ u kurmadan önce akademinin öğrencisiydi.
Felsefenin ve düşünce sistemlerinin yetkinleşmesi insanları daha cesur kıldı, yarattıkları tanrıları yok etme cesaretini böyle buldular kendilerinde, rüyalara akılla yanıt verdiler.
Su değirmenleri Roma’nın avam halkına parasız un dağıtmak için 3 yy. Tiber Nehri üzerinde kuruldu.
Arenalarda eğlendirilen halkın karnının da doyması gerekiyordu.
Ruhlar için gösteriler ve bedenler için besinler egemenler tarafından yüzlerce yıldır kullanılan bir yönetme taktiğini geliştirdi.
İzdüşümlerini günümüzde de görebileceğimiz “ Ekmek ve Sirk “.
Doğa ile de mücadele edilmesi gerekiyordu ve akıl doğayla savaşmaları için de en güçlü araçları oldu.
Cermen tarımcılar basık ovaların ıslak topraklarını yarabilecek güçte ağır bir tahta saban yaptılar örneğin.
Bu şövalyelerin beslenebilmesi için gerekli desteği sağladı.
Şövalyelik, ağır saban ve tacir halk yeni teknikler geliştirilmesinin nedeni oldu.
Franklar adam adama savaşta ustaydılar, bunu geliştirdikleri üzengiler, zırhlar iri atlar ve mızraklarla sağladılar.
Avrupa’nın Hindistan ve Ortadoğu’dan en önemli farkı karadan seyahatten çok daha elverişli koşullar sağlayan uzun ve ağır akan ırmaklarıydı.
Bu ırmaklar kapitalist birikimin hareket dinamiğine katkı sundu, madencilik ve ringa balığı kapitalist girişimciliğe destek oldu.
Bazı toplumlarsa bu denli yüceltilen akıl yerine duyguları da içeren bir dünya tasavvuru geliştirdiler.
Yeni dünyadaki gelişmeler aklın egemenliği ile geliştirilen kapitalist birikim rejimiyle baş etmekten oldukça uzaktı.
Örneğin evcilleştirilen lama ve köpek eski dünyanın evcilleştirdiği hayvan çeşitliliği karşısında zayıf kalmıştı.
Ortadoğu’da duygular her zaman başat bir öneme sahip oldu.
Persler ne yerde ne gökte hem yerde hem gökte olan yüceltilmiş olan aşkı aradılar, Mevlana, Sadi ve Hafız en önemli ozanlarıydı.
Arapça dini konularda, Farsça edebi alanda ve Türkçe askeri alanda hakim dil oldu.
Ortadoğu’da aklın yerine güç geçti çoğunlukla.
Abbasi halifeleri kiralık Türk askerlerin kuklası haline geldiler, Memlükler (Kölemenler) Devleti azatlı Türk kölelerce kuruldu.
Türkler şeri hukuka uygun olarak yerel idareler için Hristiyan egemenlerden çok daha fazla alan açtılar.
Bu güç hukuku Avrupa’daki pek çok değişimi tetikledi.
Bazı medeniyetler ruh, akıl ve güç oluşturma konusunda daha dengeliydiler.
Çinliler imparatorluk bürokrasisine insan yetiştirmek için sınav açtılar, bu sınava girenlerden
Konfüçyüsçü klasikleri bilmeleri isteniyordu.
Günümüzde Çin’deki gelişmelerden bahsederken devlet bürokrasinin kökenindeki Mandarinlerin izlerini unutmamak gerekir
Zeng- Hi Dünya’yı Kolomb’tan çok daha önce dolaşmıştı, Çinliler kömürü İngilizler’den 700 yıl önce kullanmaya başlamışlardı
Hiçbir zaman Batı Medeniyeti gibi aceleci olmadılar, soğukkanlıydılar ve uzun zaman ufukları vardı.
Elli sene önce Çin Dışişleri Bakanı’na Fransız İhtilali ile ilgili ne düşündüğü sorulduğunda “ Henüz konuşmak için erken” demesi bundandı.
Kimi toplumlarda ruh ve mana eksenli, kimi toplumlarda akıl ve madde eksenli, kimi toplumlarda denge ve yaşam eksenli olduk.
Tahayyül etme kapasitemizi geliştirmeseydik muhtemelen var olamazdık yani aklımızı ve gücümüzü tahayyüllerimize borçluyuz.
Peki şu anki medeniyetimiz tahayyül etmemize, tahayyüllerimizi geliştirmemize izin veriyor mu ?
Eğer vermiyorsa biz yeni tahayyüllerimizi gerçekleştirmek için yeterince cesur ve yaratıcı mıyız?
コメント