top of page

Thomas Müntzer ve Köylüler Savaşı

Güncelleme tarihi: 19 Kas

Köylü ayaklanmaları, Avrupa’da 16. yüzyılda karşılaşılan; siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda yaşamı değiştirmeye yönelik tepkilerden biridir. 1500 yılı ve sonrasında Thomas Müntzer’in önderliğiyle başlayan ayaklanma da ilk etapta benzer nitelikte sayılabilir. Ayaklanma dışındaki olaylarda da özellikle Müntzer ve Luther’in arasında yaşananlar Reform’la ilgilidir.


Dönem; kilisenin, din adamlarının, batıl inanışların ve bağnazlıkların devriydi. Manastırlar aktif olarak kullanılıyor ve çocuklar eğitim için buraya gönderiliyordu. Bu çocuklardan biri de Müntzer idi. Daha çocukken bir kont tarafından idam ettirilerek babasını kaybeden Müntzer’in feodaliteye düşmanlığı belki de bu zamandan başlamıştı. Gençlik yıllarında ilk çağ filozoflarını okuyarak kendini geliştiren Müntzer, o yıllarda yazılar yazmaya başladı. 95 adet tezi olması ve genel yazılarının düzene karşı eleştiriler içermesi onu bulunduğu yerden ayrılmaya ve yola çıkmaya itti. Öğretmen olarak çalışmaya başladığı sırada, bir başpiskoposa karşı birlik kurdu ve isyancı ruhuyla burada tanıştı. Sonrasında Luther tarafından vaiz olarak atanan Müntzer, Luther ile ilk kez burada karşılaştı.


Geldiği yerde halkla temasa geçebileceği alanlar olduğunu fark eden Müntzer, buralarda emekçilerle iletişim kurmaya ve onlara vaaz vermeye başladı. Önceleri Luther gibi prenslikleri destekleyen bir karaktere sahip olsa da halk onu gerçeklerle yüzleştirdi. Artık ütopyacı komünist bir teologdu. Luther ise Müntzer’in bilgili olmasından rahatsızdı, onu küçük görüyordu. Yeni bakış açıları kazanarak zenginlerin kilisesine karşı ilk kez halkla eyleme geçen Müntzer, ceza olarak sınır dışı edildi.


Bu kovulmadan sonra hareket etmesi gerektiğini düşünen Müntzer Prag’a gitti. Geldiğinde onu Luther’in destekçilerinden gören halk tarafından coşkuyla karşılandı. Fakat sonraları çıkardığı Prag Manifestosu, vahiysel dili ve kilise eleştirileri; onun anti Lutherci olduğunu gösterdi. Halkın baskısıyla buradan da ayrılmak zorunda kaldı.


Barınacak yer bulamayan Müntzer kendini proleterlerin olduğu bir şehirde buldu. Burada çalışmalarını geliştirirken ulaştığı görüş ilkçağ mistikleri gibi panteist bir bakış açısıydı. Din öğretimi ve ibadetler konusunda yenilikçi yöntemler geliştiren Müntzer, bu sırada Luther ile ilk andan itibaren tartışmalara devam ediyordu. Çünkü Reform’u tam anlamıyla gerçekleştirecek ve insanlara adaletli bir yaşam verecek olan Luther’in aslında o kadar da halktan yana olmadığı aşikardı. Müntzer’e göreyse Reform, yaşamın tüm alanlarını içinde barındırması gereken bir oluşumdu. İçinde bulunulan durumun doğru değerlendirilmesi ve gerekenin yapılmasıydı. Papazlık yaptığı zamanlarda bebek vaftizine karşı çıkan, ekonomik eşitliği savunan ve “Tanrı Krallığı” adını verdiği ütopik bir sosyal düzeni hedefleyen Müntzer, özellikle Reform’u ilan etmeye yaklaşırken Luther’den karakteristik anlamda farklı olduğunu belli edecekti.


Luther kişisel gücünü politik anlamda yetkin kullanamıyordu. Kendi başına Reform alevini harlayamıyor, risk almıyordu. Bu sırada İncil’i çeviren, bağnaz törenleri kötüleyen ve halkı örgütleyen Müntzer bir makale çıkardı. Bu makaleyi kendi adıyla bastırtan Luther, dürüstlükten uzak davranışıyla Müntzer’e gerçek bir lider olmadığını gösterdi.


1517 yılında Reform’un ilk hareketliliği başladığında Luther’in etrafında burjuvazi vardı. Güç hoşuna gittiği için Luther, köylülere verdiği sözleri tutmadı ve onlara ihanet etti. Soylu ve zenginleri yanına çekmek için halkı kötüledi. Halka karşı birleşen soylular, onlara “Tanrı’nın acımadığına merhamet yok!” düşüncesiyle yaklaştı.


Müntzer zamanla Almanya’yı gezerek propagandalar yaptı ve ezilen halkla direnişi buluşturdu. Bu sırada halk takımı 12 maddelik bir bildiri yayınladı. Bu, o zaman için ilerici düşüncelerin olduğunu anlatıyordu. Ek olarak Müntzer de köylülere mektuplar gönderdi. Aynı zamanda gittiği yerlerde din adamlarının desteğini de alan Müntzer’in ulaştığı kişilerin sayısı arttı. Müntzer yeterli güce ulaştığını düşündüğünde halkın toplanmasını sağladı ve ayaklanmanın başına geçti.


Almanya’nın neredeyse tamamını kapsayan bu harekette karşı karşıya kalan sadece soylular ve köylüler değildi. Çünkü savaş esnasında fakirleşen, ganimet umuduyla köylülere katılan şövalyeler de oldu; prenslerin vaatlerine kanarak taraf değiştiren köylüler de. Yani dürüstlük, ciddiyet, sadakat, özveriye karşı da açılan bir savaştı bu. İnsanın, liderin, askerin ahlakını ölçen bir savaştı.

Savunmaya geçen fakat her şeye rağmen askeri bilgi ve disiplinden yoksun olan halk, askerlere karşı fazla direnemedi.


Bundan bir yıl sonra da farklı bölgelerde ayaklanmalar devam etti. Hepsi zamanla bastırıldı ve on binlerce köylü öldürüldü. En çok zarar gören din adamları, en karlı çıkan zenginler oldu. Manastırlar ve kiliseler yıktırıldı. Prensler tek gücün onlarda olmasını istediler. Yakıp yıktıkları yerlerden buldukları mallarına el koydular, burjuvaların ekonomik bağımsızlıklarını ellerinden aldılar. Sınıf gözetmeksizin herkesi işçi yapmaya çalıştılar. Kentleri sömürmeye başladı, vergileri arttırdı ve herkesin kazançlarına almaya başladılar.


Bu savaşın sonunda soylular, yaşananları unutturmak için birçok şey yaptılar. Devamında kalkışılan ayaklanmalardan sonra savaş, iki yüz yıl sonra Engels’in karşılaştırmalı anlatısıyla kaleme alınarak yeniden hatırlarda yer etmeye ve incelenmeye başladı.


Reform yapılırken bile sürekli bahsedilen güç ihtiyacı ve güç fetişi mevcut. Luther’in bir alana yönelmesi fakat kendini geliştirmemesi kendine olan özsaygısını ve güvenini kazanamamasına yol açtı. Başta halka vadettiği değişim ve ilkeleri, sonrasında bağımsız hareket edemeyeceğini düşünerek yok sayması onu kendine dürüst olmayan, zayıf bir karakter yaptı. Zenginlerin ve güçlülerin yanında yer alması sadece işini sağlama almak için yapılmış ancak hedefinden ve devrimden uzaklaşan bir hareketti. Bu ideolojisinin sağlamlığı hakkında da yorum yapabilmemizin önünü açıyordu. Dürüstlüğüyle bir ideoloji yaratabilirdi, ideolojisi sağlamdıysa da bunu yürütecek ciddiyeti gösteremedi.


Müntzer ise bu yolda farklı rehavetlere kapılmış, hem inançlı hem inançsız bir yapıya dönüşmüştü. Savaş sırasında “Tanrı bizim yanımızda” diyerek halkın bir anlık gardını düşürmesine sebep olan cümlesi, askerlerin saldırması için yeterli süreyi verdi. Bir yandan İncil’dekilerin yanlış yorumlandığını söylüyor, diğer yandan yanlış olanın insanlar olduğunu savunuyordu. Kararlılık açısından doğru bir örnek teşkil etmeyen Müntzer’in kaybının temel sebeplerinden biri de zaman zaman yaptığı ani değişikliklerden kaynaklandı. Kararlılıkla yönetilen bir isyan olsaydı, yenilseler de aldıkları yenilgi daha etkili ve gururlu olabilirdi.


Çoğu karşılaşmada tuzağına düşülen güç, burada da etkindi. Direniş ve isyan gibi değişim fikrini baz alan hareketlerin amacına ulaşması için gereken güç, kişinin özgüveninin ve dik duruşunun olmadığı yerde bir patlayıcıya dönüştü.

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page