top of page

Yeniden Başlıyoruz

Güncelleme tarihi: 25 Ara 2024

İnsanlık çağlar boyu farklı bölgelerde yaşadı, savaştı, canları için mücadele etti ve her şeyi deneyimleyerek, zorluklara göğüs gererek öğrendi.


İlk dönemlerde mağaralar ve ağaç kovukları onlar için korunaklı alanlardı. Zamanla sabit bir yerde yaşamak, onları kolay av haline getirdi. Ağaçlar devrildi, mağaralar yıkıldı. Bu insanlar için göçebe yaşamı daha korunaklı bir hale getirdi. İzlerinin sürülmesini zorlaştıran ve dikkatli olunduğunda ailelerini koruyabilecekleri bir yöntemdi. Fakat bu yaşam biçimi de fazlasıyla dayanıklılık gerektiriyordu. Çünkü hem doğayla savaşıyor hem de dinlenemeden sıkça seyahat ediyorlardı. Bununla birlikte bilmedikleri coğrafyalarda karınlarını doyurmak ve iklim koşullarına ayak uydurmak da epey zordu. Göçebe yaşamın ardından yerleşik yaşama geçen insanoğlu, tarıma başladı. Bu üretim, ticaret ve şehirleşme demekti. Günümüzden 12.000 yıl önceye tekabül eden bu geçişle birlikte insanlığın yaşamı ve şavaşımı da farklılaşmaya başladı.


MÖ 3200, Sümerler’in tüm insan toplulukları içinde yazıyı ilk geliştiren toplum olduğu tarihti. Matematik, cebir ve edebiyatın birer kolon olması yazıyla birlikte gerçekleşti. Bu gerçekten dolayı kurumsal ve sistemli eğitim geleneğini ilk oluşturan ulus olmuşlardı. Sonraları Akadlar, Asurlar, Fenikeliler ve Yunanların da bölgede varlık göstermeye başlaması ve temel eğitim sistemlerini benimsemeleriyle birlikte Batı Eğitim Tarihi’nin de temelleri atılmış oldu. Fakat bu programlı veya resmi eğitime gelene kadar zaten bir gayriresmi eğitim hep vardı. Bu çevresel öğrenmeydi.


Taş Devri’nden itibaren insan doğayı anlamak için, avlanmak için, saklanmak için, yer-yön duygusunu geliştirmek için her şeyi deneyimledi. İklimle savaştı, hayvanlarla karşılaştı, geceden kaçmaya çalıştı, karanlıktan korktu. Doğamız gereği birlikte yaşamaya meyilli olduğumuz için topluluklar oluşturdular. Koordine hareket etmeye başladılar, iş bölümü yaptılar. Sistemler kurdular ve o sistemleri bozdular. Daha önceki tecrübelerine dayanarak hayatlarını kolaylaştırmaya çalıştılar.


İşte bütün bu süreçte insan olayla beraber, merkezde, ateş çemberinde eğitiliyordu. Yeniden yaparak iyileşiyor veya gelişiyordu. Birbirini anlama çabasıyla yaratılan ortak diller doğal bir akıştı belki ancak referans alabilecekleri hiçbir kaynak olmadan veya sonraki çağlar için az sayıda kaynakla uygarlıklar inşa etmek, sürecin bir eğitimler bütünü olduğunu gösteriyor.


Zor zamanlar güçlü karakterler yetişmesine sebep oluyor. Güçlü karakterler gününün şartlarını kolaylaştırıyor ve yaşanabilir zamanlar yaratıyor. Bugün bize çağın ihtiyaçlarına cevap vermek, onları yeniden şekillendirmek düşüyor.


Bu şekillendirmeyi ilk önce eğitime yapmak zorundayız. Eğitimin günümüzde geçmişteki kadar zorlu olmasına gerek yok. Her şeyi yaşayarak öğrenebileceğimiz bir zamanda değiliz. Dahası günümüzdeki sistemleri kabul ederek devam edebileceğimiz bir durumda da değiliz. Bazı duvarlar yıkılmadığı sürece üstümüze gelmeye devam edecek. Biz bunlara karşı alternatifler oluşturabildiğimiz ve uygulayabildiğimiz ölçüde kolay zamanlar yaratıyor olacağız. Sonraki nesillerin de güçlü olmasını sağlayacağız.



Eğitim uzun soluklu bir yapı. Çok yönlü, yaşam boyu süren, herkese hitap eden ve herkesi içeren özellikte olması gerekiyor. Bu yüzden hangi kaynaklarla, nerede, ne zaman gibi sorulara yanıt verdikçe gelişim kaydediyoruz. Nasıl yapacağımızı bildikçe dayanıklı setler çekiyoruz. Hem sağlam hem esnek özellikte bir duvar örüyoruz.


Artık “Nasıl eğitim?” sorusuna cevap arıyoruz. İnsan odaklı, gerçekle iç içe, uygulamaları olan ve pratik yaşamda tezahürlerini görebileceğimiz, çözümcül, değişime açık, gelecek vaat eden ve üreten bir eğitim.


Bu sıfatların yüzyılımızdaki karşılıkları Montessori, Waldorf, Reggio Emilia, Bank Street, Çocuktan Çocuğa gibi eğitim sistemleri. Her biri ortak özelliklere ve farklı önceliklere sahip. Montessori daha çok çocuğun birey olmasına eğilirken Reggio Emilia daha toplumsal bir çerçeve çiziyor. Waldorf doğa durumunda, deneyimleyerek öğrenmeyi ön planda tutarken diğer alternatif eğitimler birbirinden öğrenmeyi baz alıyor.


Halihazırda her şeyi reddetmek değil fakat onları dönüştürmek değerli. Elimizdeki materyalleri nasıl gördüğümüzü düşünerek başlayabiliriz. Örneğin bir dalı asa olarak, kaşık olarak, boyadığımızda sanat eseri olarak veya birbirine yapıştırdığımızda heykel olarak kullanabiliriz.


Doğadaki tüm nesneler, endüstriyel olarak belli bir amaç için üretilip adı konulmamış her nesne, birden fazla isimle nitelendirip dönüştürülebilir. Taşları oyunlarda kullanırız. Sonra parçalanmış ve toprak olmuş bir taşı suyla birleştirip killer yaparız. Onlardan süsler ve biblolar tasarlarız. Taşların dönüşümünü yakından gözlemlediğimiz ve örneklerle anlattığımız bir doğal süreçler atölyesine başlarız. Tahtaları parçalara ayırırız, keseriz, boyarız. Mobilyalar yaparız onlardan, saksılar ve kitaplıklar yaparız. Taşlarla bir araya getirip yeni çalışmalar, özgün üretimler yaparız. Sonra doğada her birini sergileriz.


İnsan merak ettikçe öğrenir. Çocuklara soru sormayı öğretmeliyiz.


İnsan okudukça gelişir. Çocuklara kitabı, insanı, ağacı, havayı, yaşamı okumayı öğretmeliyiz.


İnsan hissettikçe düşünür, düşündükçe hisseder. Çocukların rüzgarı hissetmesini, yağmurda ıslanmasını ve bazen de üşümesini sağlamalıyız ki nedenini bulsun.


Güvenli bir alan yaratmalıyız ki özgürlüğünün sınırlarını kavrasın.


Hayal etmesini sağlamalıyız ki gerçekle sağlıklı bir bağ kursun.


Geçmişi aktarmalıyız ki geleceğe yürüsün.


Bir bebek doğana kadar anne karnındadır. Bu duruşuna fetüs, cenin pozisyonu ismi verilir. Bebek doğduktan bir süreye dek, genellikle yürüyene kadar, bu pozisyonda uyumaya devam eder. Büyüdükçe, yetişkin olduktan sonra bile insan olumsuz durumlar sonrasında uyurken fetüs pozisyonuna döner. Yani ilk haline, hayatla ilk karşılaştığı ana, canlı olarak var olmaya başladığı ilk zamana döner. Bu güvenli ve bilinen bir bölgedir.


Şimdi bizim de fetüse, doğaya, başa dönme zamanımız. Elimizdeki yapısal kaynaklarla, enerjiyle, teknolojiyle bu ütopya kurulabilir bir dünya. Doğaya döndüğümüz, sistemleri dönüştürdüğümüz ve evrene dair bilgilerimizin çoğaldığı bugünde, eğitim ve birlikte var olma eskisi kadar zor olmayacak. Biz karanlığın ardından aydınlığın doğduğunu bilen insanlarız.


Şimdi yaşamın tuğlalarını yeniden örme ve eğitimsel devrim zamanı. Yeniden başlıyoruz.

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commentaires


bottom of page