Bilim bize Avrupa merkezci bir yaklaşımla öğretilir.
Bu yaklaşımda halka, ötekine, kendilerinden olmayana yer verilmez.
Oysa belki yüzyıllar boyunca insanların hayatta kalmalarını sağlayan kendi yöntemleri de olmuştur.
Yanlış bilgi ve inanışları ayrı tutarak söylersek, bilimsel bilginin gelişip yaygınlaşmasında özellikle tıp alanında yerlilerin ve halktan insanların katkısı çok fazladır.
Kalp hastalığı tedavisinde önemi bilinen yüksükotunun keşfi on sekizinci yüzyılda yaşamış bir İngiliz doktora atfedilir, oysa doktor da bilmektedir ki bu otun faydasına doktoru yönlendiren bir halk şifacısıdır.
İskorbüt hastalığı C vitamini eksikliğinden kaynaklanan ve oldukça etkili seyreden bir hastalıktır.
Özellikle uzun deniz yolculuklarında mürettebatın beslenme eksikliğinden kaynaklı ölümlere neden olur.
Ama aynı hastalıktan Kızılderililer kurtulabilmektedir ve onlardan tedavi yöntemleri öğrenilir.
Ancak yine Avrupa merkezli yaklaşımda iskorbüt hastalığının tedavisi İskoçyalı gemi doktoru James Lind’e mal edilir, halkın bilimi görmezden gelinir.
İnkaların tıp bilgisi oldukça gelişmiştir.
Aztekler ve Meksika yerlilerinin sayıları bin iki yüze yakın şifalı otun bilgisine sahip olduğu söylenir.
Bin seksen beş yılında İspanya’daki Toledo kenti Arapların hakimiyetinden çıkar.
Bu olay Hristiyanlar ile Müslümanlar arasında Akdeniz çevresindeki uzun süreli çekişmenin dönüm noktasıdır.
Kent Hristiyanların eline geçtiğinde, Hristiyan Avrupa’da uzun süre önce unutulan Antik Yunan yapıtlarının Arapça çevirilerinin de aralarında olduğu binlerce metni barındıran çok büyük kütüphanelerle karşılaşılmıştır.
Oksijenin keşfi bilimdeki dönüm noktalarından biriydi.
Soluduğumuz havanın bir parçasıydı, yaşamımız ona bağlıydı.
Yanıcı olması da ilginçliğini artırıyordu.
Hidrojen ise havadan on dört kat daha hafifti ve kaldırma kuvveti ise çok yüksekti.
Bazı teknolojik gelişmeler ise girişimci insanların çabaları sayesinde olmuştur.
Her şey Fransa'nın güneyindeki Annonay'de bir çayırda başladı.
Kağıt üreticisi Montgolfier Kardeşler en son icatları gösteriyorlardı.
Bu, yelken bezi ve kağıttan yapılmış bir balondu, büyük ve açık bir ağzı vardı.
İnsanlar balonu iple tutuyor, o sırada balonun altında yığılı saman balyaları dikkatlice yakılıyordu.
Balonun altına bir sepet konmuştu ve içinde üç yolcu bulunuyordu:
Bir koyun, bir ördek ve bir horoz…
Uçan balonun ilk yolcuları, yaklaşık altı bin kişilik kalabalığın heyecanlı bekleyişi sonucu balon içindeki yolcularla beraber havalandı.
Montgolfier Kardeşler pratik bilgiye önem veren insanlardı, büyük kuramları yoktu.
Bugün adına sıcak hava balonu dediğimiz şeyi yapmışlardı.
Bir süre sonra insanlı uçuşlar denenmeye başlandı fakat güvenlik kaygısı ağır basıyordu, bu nedenle kral ilk olarak mahkumların uçurulmasını istedi.
Bu uçuşlardan kısa bir süre sonra da hidrojen kullanılarak balonlar uçurulmaya başlandı.
Fransa hükümeti hidrojenli balonların askeri önemini hemen kavramış, balonlar kısa sürede savaş alanlarında düşman birliklerini izlemek için kullanılmaya başlanmıştı.
Napolyon ileride İngiltere’yi işgal ederken kullanmak üzere balon birlikleri kurdu.
Bu çabası boşa çıkınca balonların birkaçını bu kez Mısır işgali sırasında kullandı.
Öte yandan halk geleneklerinin tıbba katkısı sadece Amerikan Kızılderili kültürüne ait değildir.
Çiçek hastalığı uzun yıllar Avrupa ve Amerika’da ölümlere neden olmuş bir hastalıktı.
Henüz aşılamanın bilimsel olarak bilinmediği ve uygulanmadığı yıllarda halkın bilgisi ve yöntemleri bu hastalıkla baş edebiliyordu.
Asya ve Afrika’da şifacılar uzun yıllardır çiçek hastalığı geçirenlerin yaralarından aldıkları iltihabı hastalığa yakalanmamış sağlıklı insanların bedenlerine vererek aşılamayı yapıyorlardı.
Afrikalı köleler sayesinde Amerika kıtasında da aşılama yöntemi uygulanmaya başlanmıştır.
Köle Onesimus ve diğer Afrikalılar sayesinde…
Ama bu bilgi sonrasında kölelerin aleyhine kullanılıyor.
Köle tüccarları daha karlı olması nedeniyle kölelerini aşılamaya başladılar.
Bağışıklığı iyi olanlar daha yüksek kazanç sağlıyorlardı.
İngiltere’de köylerde yaşayan insanlar da süt sağan kızlarda çiçek hastalığına yakalanma oranının çok düşük olduğunu fark etmişlerdi.
Avrupalı aristokrat bir kadın olan Lady Mary Wortley Montagu 1717 yılında İstanbul’dan yazdığı bir mektupta öldürücü bir hastalık olan çiçek hastalığının İstanbul çevresinde gözlemlediği köylü kadınlar tarafından “kakma” adlı bir yöntem sayesinde zararsız geçirildiğini anlatıyor.
Halk ve bilim nadiren yan yana gelen kavramlardır, halkın, halktan insanların bilime katkılarının olabileceğini düşünmeyiz, ön yargılarımız ve bize sunulan bilgilenme süreçleri yine birçok başarıda olduğu gibi bizi bireysel bir başarı öyküsüne götürür.
Ama bu başarı öykülerinin kahramanları halktan değildir.
Teleskobun icadı aynı şekilde Galileo olarak bilinir.
Fakat teleskobu bulan Hollandalı basit bir gözlük yapımcısıdır.
Elinde farklı türlerde cam parçalarını tutarken tesadüfen bakması sonucu gözlemleri teleskobun keşfinin sağlar.
Bunun gibi daha birçok keşif sıradan insanların izlerini taşır.
Bilimsel keşiflerin birbirlerini takip eden zaman dilimlerinde peşi sıra ortaya çıkmaları bilimsel bilginin tarihsel olarak birbirinden bağımsız olmadığını gösterir.
Bilimsel bir buluş sonucu bir kişinin ismi parlatılabilir ama tarihsel olarak isimsiz birçok buluş ve emek bu sonuçların altyapısını oluşturur.
Commentaires