Herkül Sütunları Cebelitarık Boğazı’nın iki yakasında olduğu farz edilen ve Akdeniz’i sınırlayan zihinsel sınırları ifade ediyorlardı.
Antik dönemlerde bu sınırı geçmek çok tehlikeli kabul ediliyordu ve sınır ürkütücüydü.
Bu nedenle Batı henüz tüm dünyaya ulaşamadığından kendi coğrafi düzlemini referans alıyordu.
Bu içsel dünyanın düşünsel sistemi karşıtlıklardan da besleniyordu.
Yunanlılar yaşlılar (palaio) ve gençler (neoterio) üzerinden Ataların Anayasasını nasıl ele alacaklarını tartışıyorlardı.
Bu arada Neoterio “ Devrim Yapmak “ anlamına da geliyordu.
Gençler Marx’ın sözleriyle “ Tüm ölmüş kuşakların geleneği, yaşayanların üzerine bir kabus gibi çökmesin” istiyorlardı.
Roma’da ise eskiler (Vetus) ve Yeniler (modernus) arayışı egemendi.
Coğrafi keşifler yapıldıktan sonra bu karşıtlıkların yerini Uygarlar ve Yabanıllara bıraktı.
Yabanıllar 1520 – 1530 yılları arasında egemen olan Salamanca Okulu tarafından kölelikten çocuksu insana terfi ettirilene dek insan olarak görülmediler.
Fransız Devrimi öncesinde bu kez “ Yunan - Roma Karşıtlığı” kalıcı ihtişam için gerekli harcın sağlanmasına katkı sundu.
Büyük Yenilenme (Grand Instauraton) talep ediliyordu.
Fakat “ Biz devlerin omuzlarına yükselen cüceleriz, onların gördüklerini göremiyoruz” diye düşünüyorlardı ve çağı aşamıyorlardı.
Fransız Devrimi ile birlikte cüceler “ Evrensel İnsan” oldular.
Geçmişe ihtiyaçları azalmıştı ve tarihi onlar yazıyorlardı şimdi.
Dehanın cüreti, adalet, ve doğruluğun kudreti onlara yol gösteriyordu kendilerince.
Kişisel bağımsızlığın dingin neşesine yol almak istiyorlardı.
Geçmişin geçmiş olmasına izin vermek gerektiğini söylüyorlardı.
Böylece gelişim için gerekli olan çelişki bir başka boyutu taşındı.
Artık “ Evrensel İnsanların” bir limanı vardı ve ulusların üstünlüğü dönemi başlıyordu.
Üstün bir ulus olduklarını düşünen Fransızlar Lenoir öncülüğünde bir müze kurarak sadece Fransızlardan oluşan bir heykel müzesi açtılar.
Büyük insanların, ulusu ulus yapanların heykelleri gezilebiliyordu bur müzede ve daha sonra Paris’te Pantheon benzer bir işlev görecekti.
Ardından Como Gölü kıyısında Giovio yeni bir sergi açtı.
Serginin ayırt edici özelliği heykellerin BİYOGRAFİLERİ ile birlikte sergilenmesi ve bu sergide Doğulu şahsiyetlerinde yer almasıydı.
Ardından Sorbonne Bahçesi’nde Hugo ve Pasteur heykelleri bilim ve sanatın birliği ve çelişkisini İfade edercesine aynı yere kondu.
Böylece yaşlı - genç, eski – yeni, uygar - yabanıl, dev – cüce, ben – öteki, ulus - cemaat limanlarından geçen batı düşünce sistemi yeni bir kavram yarattı.
Adına “ BİREY” dedi.
Söz konusu aşamalar için taklit, mode, kıyaslama gibi teknikler bu fikirlere katkı sundu.
Birey’e ulaşana kadar insanlık bİraz kırılıp dökülmüş ve zedelenmiş olsa da batıya göre buna değerdi.
Birey’den sonraki aşamalarda batının bize yeni armağanları “ Starlar, Şampiyonlar ve Kahramanlar” oldu.
20.yy. bir kahramanlar ve anti kahramanlar çağı oldu.
Batı kendi tarihindeki ortak mirastan, anılardan ve anma törenlerinden sonra bireyin yeni yuvası olan KİMLİKLERE ulaştı.
Foucault gibi düşünürler eliyle “ Rezil İnsanların Yaşamı ve Paralel Yaşamlar” sergileri de düzenleyerek kendi eleştirel zeminini de kendi tasarladı.
Batı ancak batılı bir kafayla eleştirilebilirdi.
Paradigmayı batı kurmuştu, o yönetiyordu ve tabii ki eleştiri gerekliyse bunu da o yapacaktı.
Fakat kendini Miken - Girit Uygarlığı ile başlatan Batı için küçük bir problem vardı.
Her şeye rağmen kendini Doğu ile kıyaslamaktan alıkoyamıyordu.
Bu kıyasın en önemli tarihsel zemini Truva Savaşıydı.
Oysa Homeros’ta Avrupa - Asya veya Doğu - Batı karşıtlığı yoktu ve hepsi benzer uygarlıklardı.
Üstelik pek çok Roma Soylusu kendini doğrudan Truva’nın asil ailerinden geldiğini kabul ediyordu.
Bize insan hakları, hukuk, adalet kavramlarını hediye ettiğini düşündüğümüz Batı Uygarlığı kendi tarihsel gelişiminin bir gereği olarak dünyaya kan, şiddet acı ve gözyaşı da getirdi.
Dünya için gerekli olan çelişki. çatışkı ve diyalektiğe dayanarak bir uygarlık kurdular.
BİREYİ ve KİMLİKLERİ inşa ettiler.
Peki bize aklımızı verdiği farz edilen Batı kalbimizi çalmış olabilir mi ?
Batı Paradigması nedeniyle başarılı olmak adına mutluklarımızdan feragat etmiş olabilir miyiz ?
Vaat edilen cennete yürümüyorsak eğer durup düşünme zamanımız gelmedi mi ?
Yeni bir çağın eşiğinde insanlığın gerçek değerliğine ulaştırabilecek yeni bir paradigma yaratmamız imkansız mı ?
Latin şairi Horatius “ Neden Gülüyorsun? İsmi Değiştir, Anlatılan senin Hikayendir” demiş.
Gülmemeye, Paradigmayı ve Hikayemizi değiştirmeye hazır mıyız ?
Comments