top of page

Ne Yapmalı ?

Güncelleme tarihi: 19 Kas

Hegel gençlik arkadaşları Heidelberg ve Schelling’in felsefelerinin etki alanından çıkıp kendi sesini netleştirmeye başladığı dönemde bir antropolog titizliğiyle, pratik örneklerden beslenerek kendi kavramlarını inşa etme yolundaydı.


Bu dönemdeki çalışmalarında bulduğu kavramlardan biri de “Formların Özgür Kullanımına Katılım Hakkı“ idi.


Modernlik ve özgürlük üzerine yaptığı çalışmalarda bu kavram onun düşünce dünyasını belirleyen ana kavramlardan biri oldu.


Geist ( ruh ) kavramını devlete bağlayarak diyalektiği indirgeyip kolaycılığı seçtiği farz edilen Hegel, bu kavramı beslemek için devlette ve toplumda korunamayacak olanı korumama gerekliliğini ortaya koyduktan sonra son derece liberal bir yaklaşımla İskoç ekonomi politik incelemelerinden hareketle bu günkü tabirle devletin piyasalara müdahale etmemesi gerektiğini söylüyordu.


Yukarıda sözünü ettiğimiz kavram böyle bir düşünce dünyasının ürünü olarak ortaya çıktı.

Geçerken şunu da belirtmekte fayda var. Alman düşünce sistematiğini, Ada ( İskoç, İngiltere ) ekonomisini ve Fransız devrimci siyasetini birleştirmek Marx’tan oldukça önce Hegel’in gündemiydi. Hatta Marx’ın düşünsel mirasının temel kolonlarını oluşturan bu sistemin Hegel esinli olduğunu kabul etmemiz daha doğru olur kanımca.


Peki Hegel döneminde modernlik ve özgürlüğü geliştirmek için gerekli bu kavram günümüzde ne anlam ifade ediyor olabilir?


“ Formların Özgür Kullanımına Katılım Hakkı “ çağın bizi sürüklediği çaresizliği aşmak için bir kılavuz olabilir mi ? Sorumuz budur.


Bedenimiz veya mülklerimizin üzerinde bile yeterince temellük hakkımız olup olamayacağına dair belirsiz bir gelecekten bahsediliyor kimi metinlerde.


Yapak zeka ve yüksek teknolojik gelişmeler nedeniyle neredeyse kendimizle ilgili fikir yürütmemiz bile abes kabul ediliyor.


Gelecek bir yönüyle son derece belirsiz ve kaotikken bir yönüyle de üzerinde hiç bir tasarrufumuzun olamayacağı değişmez bir düzen haline geliyor.


Hepimiz akıntıda kayboluyor gibiyiz.


Tutanacak dallar, medet umulacak fikirler arıyoruz.


Çağ üzerimize çöküyor.


Böyle bir çağda hiç bir klasik reçete derde derman olmuyor.


Yeni bir düşünme sistematiğine, yeni varoluşsal ve toplumsal dinamiklere ihtiyacımız var.

Biz de Hegel’in geçtiği yolları çağımıza uyarlayıp ele aldığımız kavramı çağcıl hale getirmeyi bir deneyelim.


Öncelikle korunamayacak olan neleri koruyoruz ? Nerede, ne kadar ve nasıl muhafazakarız ?

Ellerimizden kayıp gittiği aşikar olan hangi formlarla beraber ölmemek adına çürümeyi seçiyoruz ?

Değişmezliği ve düzeni doğru yerde karşılayıp, kaosu gerçekçi bir düzlemde mi kabulleniyoruz ?


Ve ardından Kant’ın dediği gibi aklımızı kullanmaya cüret etmemiz gerekiyor.


Formlar kavramını Hegel’den bu yana alabildiğine esneten kapitalizme karşı biz de bu esnekliği kabul etme ve aşma cüretini gösterelim örneğin.


Düşman ve savaş her yerde ise ve kapitalizm doğayı, bedenlerimizi ve ruhlarımızı ele geçiriyorsa biz de mücadeleye buradan başlayalım.


İlk formumuz olan bedenimizi, ruhumuzu ve aklımızı BİZE ait kılalım.


Ancak bu BİZ Yerelliklerle beslenen ancak evrensel ve hukuki hedefleri olan bir BİZ olsun.


Haz ve Hız diyalektiği ile çalışan bu sistemi bozalım örneğin.


Önce tüketim kültüründeki değişimlerle ardından yeni üretim biçimleriyle.


Kendimizde kat ettiğimiz mesafeye bağlı olarak sonraki hedeflerimiz müştereklerimize sahip çıkmak ve geliştirmek olsun örneğin.


Müşterekler satılamayan, alınamayan, metalaştırılamayan her şeyi içeriyorsa eğer hala uğruna mücadele edebileceğimiz yüzlerce form var demektir.


Ve eğer bunu da başarırsak yeni müşterek formlar üzerinde kolektif haklar oluşturalım mesela.


Ve en önemlisi beşinci kuşak insan haklarını talep etmeye başlayalım.


Hak kullanımı dolayısıyla ele alınan tüm konularda referans noktası bildiğimiz gibi insan hakları evrensel beyannamesidir.


Birinci kuşak İnsan Hakları Dalgası daha çok kişi hakları ve siyasal haklar, ikinci kuşak İnsan Hakları Dalgası ekonomik, sosyal ve kültürel haklar ( refah devleti ), üçüncü kuşak haklar ise barış ve çevre hakları temelli gelişmişti. Dördüncü kuşak haklar ise kent hakkı ve ekosistem hakkı idi.


Hegel’in sezgiselliğinin yol açıcılığında onun serbest piyasaya bağladığı modernlik ve özgürlük kavramlarını yeniden ele alıp, diyalektik yöntemi bir de formlar diyalektiği olarak düzenlememiz gerekiyor.

O halde şimdi aklımızdan, ruhumuzdan, bedenimizden başlayarak tüm insanlar için “ Formların Özgür Kullanım Hakkını” talep etme zamanı.


Unutmayalım ki paradigmalar biz kabul ettiğimiz oranda etkililer.


Meşru ve fiili bir zeminde kurulmuş yeni bir paradigma kendini besleyen fikir, eylem, yöntem ve uygulamalarla birlikte sandığımızdan çok daha hızlı bir biçimde büyür.

Tarih bitmedi, mücadele sürüyor.


Ve evet, gelecek bizimle gelecek.

Son Yazılar

Hepsini Gör

Düşün!

Comments


bottom of page